Bir oturuşta 1 kilo muz yiyemezsiniz ama 1 kilo kiraz yenebilir. Meyve deyip geçmeyin; neyi, ne kadar yemeniz gerektiğini bilerek dengenizi koruyun.
Yaz mevsiminin ilk ayı haziran başladı ve yazın gelmesiyle meyve çeşitliliğinde bolluk yaşıyoruz. Kış meyveleri elma, turunçgiller ve muzla sınırlıyken, yazla birlikte çilek, kiraz, karpuz, kavun, şeftali, armut, erik, üzüm çeşit çeşit meyve tüketebiliyoruz. Gerçi günümüzde her mevsim tüm meyveler var, ancak biliyorsunuz ki her meyveyi mevsiminde tüketmek sağlık açısından çok önemli. Doğanın dengesini takip etmeliyiz.
Yaz meyvelerinin kış meyvelerinden en önemli farkı, çok miktarda tüketilebilir olmaları. Kimse oturup bir seferde 1 kilo elma yiyemez ama danışanlarımdan duyuyorum, 1 kilo kiraz yiyebiliyorlar. Sonra da 'Ne yedim ki? Dünyanın en sağlıklı besini meyve. Bir şey yapmaz' diye düşünüyorlar. Her şeyin azı yarar, çoğu zarar; bu meyve olsa bile. İşin püf noktası, her besinde olduğu gibi, meyvelerde de dengeyi kurabilmek ve ne yediğimizi bilerek yemek. Bu nedenle bu hafta yaz meyveleri ve besin değerlerini sizinle paylaşmak istiyorum. Afiyetle ama ne yediğinizi bilerek yiyin...
Yaz meyveleri çeşitlilik ve vitamin içeriği açısından çok iyidir, ancak miktarlara dikkat etmek gerekir. 15 üzüm veya 12 kiraz veya 1 dilim karpuz (200 gram) veya 1 incir veya 1 orta boy armut veya 3 adet kayısının 1 porsiyon meyve olduğu ve birbirlerine eşit oldukları bilinmelidir. Kadınlar günde 3-4, erkekler 4-5 porsiyon meyveden fazlasını tüketmemelidir.
HANGİ MEYVEDEN NE KADAR YEMELİ?
KARPUZ: Yaz mevsiminin en çok tüketilen meyvesi. Yaz meyveleri arasında su oranı en yüksek meyvedir. Ayrıca potasyum, A vitamini içeriği yüksektir. A vitamini yani beta-karoten nedeniyle cilt yenilemede önemlidir ancak karpuzun 1/8 orta boy diliminin bir meyve olduğunu bilmekte fayda var. Su oranı yüksek diye kalorisiz değil.
Tabii karpuz deyince sıcak yaz günlerinin ana öğünü karpuz-peynir ikilisini unutmamak gerekir. Bu ikiliyi beraber tüketirken ekmeği de eklemeyi ihmal etmeyin. Böylece denge sağlayabilirsiniz ana öğünlerde. Ayrıca 3'lü kombinasyon şeklinde tüketmek kan şekerinin hızlı yükselmesine engel olur. Bu da dengeli insülin salınımı için önemlidir. Ancak zayıflamak için bu besinlerden mucize beklemeyin. Seviyorsanız günlük beslenme ihtiyacınıza uygun miktarlarda tüketebilirsiniz.
KAVUN: Potasyum ve C vitamini açısından zengin bir meyve. 100 gram kavun, günlük C vitamini ihtiyacının yaklaşık yüzde 40'ını karşılıyor. Ayrıca tatlı ihtiyacını gidermek için çok iyi bir alternatif olabilir. Tabii ki her şeyde olduğu gibi ölçüsünü bilerek tüketilmeli. Bir orta boy kavunun 1/8'i bir meyveye eşit.
Karpuz ve kavunun böbrekleri ve kanı temizlediğini de bilmekte fayda var. Tabii ki suyun yerini tutamazlar.
KİRAZ: Yaz meyveleri içinde tüketim miktarının en fazla olduğu meyvedir. Çoğu kişi için 1 kilo kirazı televizyon karşısında tek başına yemek çok da zor değildir. Bu nedenle tüketirken dikkat edilmesi gereken bir meyvedir. 12 kirazın, bir küçük elmaya denk olduğunu bilmekte fayda var. Ancak kirazın güçlü bir antioksidan olduğunu, kabızlığı önlemeye yardımcı olduğu, idrar söktürücü özelliği olduğunu da hatırlatmak gerekir.
ŞEFTALİ: Şeftali de beta-karoten, potasyum ve posa açısından zengin bir meyve. 1 orta boy şeftali, bir meyveye eşit olması nedeniyle diğer yaz meyvelerine oranla daha düşük kalori içerir. Kış meyveleri gibi bir porsiyonu doyurucudur. Yaz aylarında ishal sorunu daha sık yaşanır. Bu nedenle ishalde tüketilmesi önerilir.
ERİK: Bir porsiyon tüketmek için 10 adet yeterlidir. Tadını güzelleştirmek için tuz kullanılmamalıdır. Havalar da sıcakken hipertansiyon riski artabilir. Meyvenin kendisi yeterli miktarda sodyum içerir.
KAYISI: Kabızlık sorunu çekenler için çok ideal bir besin. Ayrıca, demir içeriği yüksek olması nedeniyle özellikle adet dönemlerinde kadınların tüketmesi önemli. 3 adet kayısı bir meyveye eşit.
ÇİLEK: 100 gram çilek günlük C vitamini ihtiyacımızın tamamını karşılayabilir. Bu nedenle önemli. Ancak pudra şekeri ekleyerek tüketirsek kalori miktarını boşu boşuna artırmış oluruz. Çileğin yaklaşık 125 gramı bir meyveye eşittir.
Özetle, beslenmede besin çeşitliliği çok önemli. Doğadan bize sunulan tüm meyveleri uygun miktarlarda tüketmekte fayda var. Mevsiminde, uygun miktarda ve çeşitli olarak tüketmeliyiz. Hem de böyle güzel bir ülkede her meyve yetişebilirken çok da zor olmasa gerek.
Kadın Sağlığının Dostu: Maydanoz!
Doğanın sunduğu sebze ve meyveler sağlığımız için gerekli vitamin, mineralleri karşılamamıza yardımcı oluyor. Kadın sağlığı için en faydalı otlardan biri olan maydanozu mercek altına alıyoruz.

parsley
Salatalarımıza, yemeklerimize, çorbalarımıza eklediğimiz maydanoz tam anlamıyla vitamin ve mineral deposu.
Özellikle çiğ olarak tüketildiğinde içeriğindeki faydalı maddelerden maksimum performans alabiliriz. Taze maydanozda; kalsiyum, potasyum, kükürt ve A vitamini bulunur.
Kalsiyum; kemik yapısının gelişmesi ve sağlamlığının korunması için gereklidir. Kadınların risk altında olduğu kemik erimesi hastalığına karşı maydanoz yiyerek korunabilirsiniz.
A vitamini göz sağlığını korumada en etkili vitaminlerden biridir. A vitamini yetersizliğinin önce gece körlüğüne ardından ciddi görme bozukluklarına neden olduğunu göz önünde bulundurursak önemini daha iyi kavrayabiliriz.
Kadınlarda sıklıkla görülen troid hastalığı yani troid bezlerinin düzensiz çalışmasına karşı maydanozdan destek alabilirsiniz. Kilo veremiyor ya da kilo alamıyorsanız troid bezlerinizin düzensiz çalışmasından kaynaklanabilir. Size önerimiz, bu konuda uzman doktora danışıp, gerekli hormon testlerini yaptırmanızdır.
Adet döneminde ağrılar bizi hayattan uzaklaştırır. Kendinize bir iyilik yapıp maydanoz yemeyi alışkanlık haline getirirseniz adet sancılarınızın azaldığını göreceksiniz. Özel günlerinizde maydanoz yemek kanın temizlenmesine de yardımcı olur.
Vücudumuz için olmazsa olmaz vitaminlerden biri de C vitaminidir. Hücrelerin yenilenmesini, cilt sağlığının korunmasını sağlayan C vitamini maydanozda bol miktarda bulunmaktadır. Günde bir tutam maydanoz yemek, günlük C vitamini ihtiyacınızı karşılar. Suda eriyen vitaminler vücutta depolanmayıp, hemen kullanıldığı için sürekli vitamin takviyesi yapmanız gerekir. Bu nedenle maydanoz gibi C vitamini içeren sebze ve meyveleri sofranızdan eksik etmeyin.
Maydanoz; idrar yolları, böbrek ve karaciğerde biriken toksinlerin vücuttan atılmasına yardımcı olur. Özellikle hafif şiddette sistit sorunu yaşıyorsanız çiğ maydanoz yemek ya da 1 bardak kaynar suya birkaç maydanoz ekleyip suyunu içmek muhteşem bir çözüm olacaktır.
Sağlıklı beslenmek ve kendinizi hastalıklara karşı korumak aslında çok kolay değil mi? Bir tutam maydanoz hem ekonomik hem de mucizevi özelliklere sahip!
Evet diyet deyince aklımıza gelenler :
Hepimiz bilirizki diyet deyince aklımıza zayıflamak gelir.

Peki sadece kilolu insanlarmı diyet yapmalıdır?Bana göre canını seven herkes diyet yapmalıdır.sağlıklı yaşamak uzun yaşamak mutlu yaşamak için diyet yapmalıyız.Diyet yapmak beyinde başlar.Biz beynimize ne gönderirsek beynimiz bize onu yaşatır.Güzel olmak istediğimize göre bunun içinde diyete evet demeliyiz.Az az ve sık sık yemek yemeliyiz.Her gıdadan azar azar yiyip besin dengemizi düzenlemeliyiz.Tekyönlü beslenmeler vücudumuza fazla yük getirir.Ekmek ağırlıklı beslenmekten kaçınmalıyız.Kırmızı et,alkol,sigara ve katı yağlardan uzak durmalıyız.
Sağlıklı beslenmek ve sağlıklı kalmak için:

Havuç dilimi insan gözüne benzer. Bilimsel araştırmalar havucun gözlerin kan akışını ve işlevini iyileştirdiğini göstermiştir.

Domateste kalpte olduğu gibi dört odacık vardır ve kırmızı renklidir. Bütün araştırmalar domatesin kalp ve kan için faydalı olduğunu göstermiştir.

Üzüm salkımı kalp şeklindedir, her bir üzüm tanesi kan hücresi gibi görünmektedir ve araştırmalar üzümün ciddi kalp ve kan canlandırıcı bir gıda olduğunu göstermiştir.

Ceviz küçük bir beyin görünümündedir. Ve beyin fonksiyonlar için faydalıdır.

Fasulya böbrek görünümündedir ve böbrek fonksiyonlarını iyileştirir.

Sap kereviz, Çin lahanası ve Rhubarb (bizde yok) kemiklere benzer. Bu gıdalar kemikler için faydalıdır, sodyum oranları eşit ve %23 dür. Gıdanızda yeterli sodyum yok ise vücut kemiklerden çeker ve kemikler zayıflar. Bu gıdalar iskeletinize faydalıdır.

Patlıcan, avokado ve armut kadınların rahim ve serviks sağlığı ve fonksiyonlarını hedefler ve görünümleri bu organlara benzerler. Araştırmalar kadınların haftada bir avokado yemeleri halinde hormonları dengelediğini, istenmeyen doğum sonrası kilolarını azalttığını ve serviks kanserini önlediğini göstermiştir.

İncir tohum doludur ve ağaçta ikili olarak asılarak büyür. İncir sperm sayısını ve hareketliliğini arttırır ayrıca erkek kısırlığını önler.

Tatlı patatesin görünümü pankreasa benzer ve şeker hastalarının glisemik indeksini dengeler.

Zeytin yumurtalıkların sağlığına ve fonksiyonuna yardımcı olur.

Greyfurt, portakal ve diğer narenciye meyveleri kadın göğsüne benzer ve bunların sağlığına ve lenfin hareketine yardımcı olur.

Soğan vücut hücreleri görünümündedir. Bütün vücut hücrelerinden atık maddelerin temizlenmesine yardım eder. Hatta gözlerin epitelyal katlarının yıkayan gözyaşlarına bile sebep olur.
Dikkat Antioksidanlar son yılların gözde doğal molekülleri.
Sağlığını güçlendirmek, genç ve dinç kalmak isteyenler artık vitaminlerden çok bu moleküllerden faydalanmaya çalışıyor. Bazı vitaminler (E, C vitaminleri ve betakaroten) ve minerallerin de (çinko ve selenyum) antioksidan gücü olduğu biliniyor ama antioksidan deyince akla sebze, meyve, hatta bakliyat grubu yiyeceklerin bazılarında bulunan bu doğal moleküller geliyor.
Bilimsel çalışmalar antioksidanların gerek ağız, gerekse cilt yoluyla etkili olabileceklerini gösteriyor. Bu nedenle üretici firmalar her gün yeni bir antioksidan veya antioksidan kombinasyonunu satışa sunuyor, kozmetik firmaları cilt ürünlerinde antioksidanlara daha fazla yer veriyor.
NASIL KULLANILMALI?
Antioksidanların gücüne ben de inanıyorum. Programa aldığım hastaların çoğuna zaman zaman antioksidan kürleri uyguluyorum. Bu kürlerde çeşitli antioksidanları o kişinin sağlık durumu, kişisel özellikleri, yaşı, yaşam tarzı ve genetik kurgusunu dikkate alarak farklı kombinasyonlar halinde değişen sürelerle kullanıyorum. Ayrıca cilt yaşlanmasıyla ilgili sorunları hafifletmek amacıyla antioksidanlarla güçlendirilmiş cilt ürünlerinden de ciddi ölçüde yararlanıyorum.
Antioksidanlar gerçekten etkili mi değil mi? Bu molekülleri kullanmanın herhangi bir faydası var mı? Hangilerini ne zaman, hangi dozlarda ve ne süre ile kullanmak daha iyi sonuç veriyor? Bu ve benzeri sorularınız oldukça çoğaldı. Bu yazıda önce antioksidanların ne olduğu ve nasıl çalıştığını anlatmaya çalışacağım. Daha sonraki yazılarımda ise size kolay, ucuz-ekonomik ama son derece etkili antioksidan kombinasyonlarla ilgili pratik bilgiler aktaracağım.
BİTKİLER NEDEN ANTİOKSİDAN ÜRETİR
Doğadaki her canlı gibi bitkiler de (sebzeler, meyveler) bazı çevresel zararlılarla karşı karşıyadır. Aslında bitki veya insan, hayvan hücresi olup olmaması hiç fark etmiyor, her hücre benzer dış saldırılarla (mikroplar, mantarlar) yaşlandırıcı, hastalandırıcı, tahrip edici faktörlerle (güneş ışınları) karşı karşıya kalıyor.
Bu dış ve iç zararlılardan korunmak isteyen sebze ve meyveler bünyelerine doğal koruyucu kalkanlar katmaya, bazı özel moleküller üretmeye çalışıyor. Bu maddeler o bitkinin gövdesinde, kökünde, yaprağında, çiçeği ya da meyvesinde bulunuyor. Çoğu zaman da kendini deli dolu ve canlı mı canlı renklerle ifade ediyor. Bu bitkileri (meyve, sebze veya bakliyat) yiyenlerin vücudunda antioksidan güç artıyor.
Antioksidanlar hücreyi nasıl koruyor
Hücrelere zarar veren dış faktörlerin çoğu etkilerini “serbest radikal” diye tanımlanan ve kararsız elektronlara sahip maddelerle gerçekleştiriyor. Serbest radikaller “oksitleyici” yani “paslandırıcı” ve “yaşlandırıcı” parçacıklar. Hücrelerin duvarlarına ve hücre içinde yer alan küçük organcıklara hatta fırsat bulurlarsa DNA’nın yapısına bile zarar verebiliyorlar.
Mesela DNA’nın yapısına zarar verdiklerinde kontrol dışı ve sınırsız çoğalma yeteneği olan anormal hücrelere, yani kanser hücrelerine doğru bir dönüşüme, sonuçta da kansere sebep olabiliyorlar.
Antioksidanların faydaları
Antioksidanlar sizi kanserden koruyabiliyor. Enfeksiyonlara karşı bağışıklığınızı güçlendiriyor.
LDL kolesterolün oksitleyici zararlarını azaltıyor. Hücrelerinizin yaşlanma süratini düşürüyor, belleğinizi genç ve dinç tutuyor, genç, dinç, formda bir hayat sürmenizi sağlıyor.
Kısacası bu mucize moleküller ömrü uzatmasalar bile yaşam kalitenizi yükseltiyor, sağlığı ve zindeliğinizi destekliyorlar.
Doğal ve organik ürünlerde bol antioksidan var
Bir bitki ne kadar doğal yetişmiş, ne kadar dış destek almadan büyüyüp gelişmiş, ayakta durabilmek için ne kadar çok savaş vermişse o kadar çok, kaliteli ve yoğun antioksidan üretiyor. İşte bu nedenle tarım ilaçları, yapay gübreler, hormonlar kullanılmadan yetişen besinler diğerlerine oranla daha çok antioksidan ile yüklü oluyor.
Sera domatesinde Çanakkale domatesinden daha az likopen bulunmasının nedeni bu. 1000-1100 metrede yetişen bir “pinot noir” üzümünün, 200 metre rakımda yetişen çavuş üzümüne oranla daha yoğun resveratrol taşımasının nedeni de aynı. Çünkü yüksek rakımda yetişen üzümler güneşin serbest radikal saldırılarına daha çok maruz kalıyor. Bu nedenle de korunmak için daha çok antioksidan resveratrol ya da oligomerik proantosiyanmenleri, kısacası polifenoller adı verilen doğa mucizesi ilaç molekülleri üretiyorlar.
En güçlü antioksidanlar
Resveratrol (üzüm)
Antosiyaninler (karadut, kiraz, böğürtlen)
Coenzym Q 10 (deniz ürünleri)
Likopen (domates, karpuz)
Kateşinler (yeşil ve siyah çay)
Alpha lipoic acid (et, mayalar)
Beta Karoten (havuç, kavun)
C vitamini (portakal, biber, yeşil otlar)
|
Prof. Dr. Osman MÜFTÜOĞLU |
|
KEÇİ BOYNUZU(HARNUP)
Öğünlerden bir saat önce çiğ olarak tüketeceğiniz 2-3 tane keçiboynuzunun sizi nasıl uzun müddet tok tuttuğunu hayretle gözleyebilirsiniz. Olgun keçiboynuzunu çiğ olarak tüketmek gerekir ve de uzun uzun ağızda çiğnenmesine özen gösterilmelidir. Nasıl oluyor da keçiboynuzu tokluk duygusu veriyor? Sindirimin ağızda başladığını ve iyi çiğnemenin sindirimi ne kadar kolaylaştırdığnı biliyoruz. İyi çiğneme, fiziksel olarak midenin vazifesine büyük oranda katkıda bulunur.
Kısaca, besinleri dişlerimiz yardımıyla ezerek parçalarız. Ancak, bu işin bir de kimyasal olarak parçalanması vardır. Kimyasal sindirim, ağız salyasında başlar, midede devam eder ve bağırsaklarda son bulur. Besinler, yağ (lipid), şeker (karbonhidrat) ve protein içerirler. Besinlerin içerdiği yağ, şeker ve proteinler vücudumuz tarafından emilemezler. Emilebilmeleri için mutlaka, önceden vücudumuz tarafından üretilen enzimler yardımıyla kimyasal olarak parçalanarak emilebilir hale dönüştürülmeleri gerekir. Sindirim sistemimizde, en az yirmibeş tane birbirinden farklı kimyasal parçalayıcı enzimler bulunmaktadır. Ağız salyasında, midede ve bağırsaklarda, besinlerin içerdiği şekeri, yağı ve proteinleri kimyasal olarak parçalayan ve emilebilir hale getiren yani, vücudumuz tarafından kullanılabilir şekere, yağa ve proteine dönüştüren enzimler bulunur. Bu enzimler üç ana grupta toplanır: Proteinleri parçalayan enzimlere PROTEAZ Yağları parçalayan enzimlere LİPAZ Şekeri parçalayan enzimlere AMYLAZ Yemekten bir saat önce çiğneyerek tüketilen 2-3 adet keçiboynuzu, lipaz ve amylaz enzimlerini frenleme (inhibe etme) özelliğine sahiptir. Kısaca, bu enzimlerin aktivitesini düşürür. Bu sayede, besinlerin içerdiği yağ ve şeker çok daha az oranda parçalanırlar. Parçalanmayan yağ ve şeker vücudumuz tarafından kullanılamıyacağı (emileme-yeceği) için dışkıyla kullanılamadan dışarı atılır.
Unutmayınız, besinlerin içerdiği yağ, şeker ve proteinlerin bir çoğu vücudumuz tarafından kullanılamaz. Kullanılamadıkları için de bunlardan enerji almamız mümkün değildir. Kullanılabilmeleri için, vücudumuzda bulunan lipaz, amylaz ve proteaz enzimleri tarafından, vucudumuzun kullanabileceği (emibileceği) yağ, şeker ve proteine dönüştürülmesi gerekir. Zayıflamak isteyenler şekere karşı ölçülü olmak zorundadırlar. Eğer, şeker veya tatlı tüketimine karşı iştahınız varsa, hiç çekinmeden altı-yedi tane keçiboynuzu tüketebilirsiniz. Keçiboynuzu tüketimi tatlıya karşı olan iştahınızı giderirken, size kilo da aldırmayacaktır. Bu arada ne kolestrolünüz ne de kan şekeriniz yükselmeyecektir. Şeker hastaları çekinmeden keçiboynuzu tüketebilirler. Olgunlaşmış keçiboynuzu (kahverengi-siyah) çiğ olarak tüketilmelidir. Çiğ olarak tüketilen keçiboynuzu kan şekerini yükseltmez. Şeker hastaları da çekinmeden günde 5-6 adet keçiboynuzunu çiğ olarak tüketebilirler.
Kür 1: Genel nefes darlığı, alerjik nefes darlığı ve soğuk alerjisi durumunda Orta büyüklükteki keçiboynuzundan 6-7 tanesini önce soğuk su altında yıkayınız. Daha sonra bunları küçük küçük (3-4 cm uzunluğunda) kırarak, kaynamakta olan yarım litreye yakın suyun içine atınız. Hafif ateşte 7-8 dakika kaynatınız. Soğuduktan sonra süzerek suyunu cam şişeye doldurunuz. Buzdolabında en fazla üç gün beklete- bilirsiniz. Hergün sabah kahvaltısı arasında ve akşam yemeğinden önce bir çay bardağı içilir. Yaklaşık yarım litre olarak hazırladığınız keçiboynuzu suyu üç gün buzdolabında bozulmadan korunabilir. Her üç günde bir, taze olarak hazırlamanız gerekecektir. Hiç ara vermeden 20 gün uygulayınız. Yirmi gün tamamlandıktan sonra aynı şekilde hiç ara vermeden 15 gün devam ediniz. Onbeş günlük kürü uygularken bir çay bardağı içerisine bir küçük çay kaşığı bal ilave edip karıştırınız, sabah kahvaltınız arasında ve akşam yemeğinden önce birer çay bardağı içiniz. Keçiboynuzu kürünü uygularken sabah kahvaltınızda ayrıca bal tüketmeyiniz. Dikkat: 5 ile 12 yaş arasındaki çocuklarda nefes darlığı veya alerjiye bağlı nefes darlığı söz konusu ise, bu taktirde uygulama 1' e göre sadece bir çay bardağı sabah kahvaltısı arasında içilecektir. Akşam yemeklerinde içilmeyecektir. Dikkat: Bu kürü uygularken kahvaltıda ayrıca bal tüketmeyiniz. Daha güçlü olur diye bir çay kaşığından daha fazla bal ilave etmeyiniz.
Kür 2: Akciğer kanserini önleyici olarak Kür 1 den en önemli farkı ve dikkat edilmesi gereken nokta kaynama süresidir. Soğuk su altında 6-7 adet keçiboynuzunu yıkadıktan sonra 600-650 ml (yarım litreden biraz fazla) kaynamakta olan suyun içine kırarak atınız. 3-4 dakika hafif ateşte ağzı kapalı olarak kaynadıktan sonra 20 dakika soğumaya bırakınız. Yirmi dakika sonra harnup parçalarını temiz bir kaşık ile kabın içerisinden çıkartınız. Soğuduktan sonra temiz bir kaba suyunu alınız. Her ay 4 gün, sabah ve akşam birer çay bardağı içilir.
Kür 3: Hareketli sperm sayısını ve kalitesini artırıcı ve de erkeklerdeki iktidarsızlığa karşı Kaynamakta olan yaklaşık yarım litre suya 6-7 adet keçiboynuzunu küçük küçük kırarak atınız. Ağzı kapalı olarak hafif ateşte 3 dakika kaynatınız. Kaynama süresi tamamlandıktan sonra ocağın altını kapatınız ve 20 dakika dinlendiriniz. Dinlenme süresi tamamlandıktan sonra kaşıkla keçiboynuzu parçalarını çıkartınız. Soğuduktan sonra yarısını sabah aç karna, diğer yarısınıda akşam yatağa giderken içiniz. Bu uygulamaya bir hafta boyunca hergün devam ediniz. Birinci haftadan sonra 3 ay boyunca hergün akşam yatağa giderken bir su bardağı içiniz. Daha sonraki aylarda zaman zaman uygulayınız.
Kür 4: Akciğer ödemine karşı Kaynamakta olan yaklaşık yarım litre suya 6-7 adet keçiboynuzunu küçük küçük kırarak atınız. Ağzı kapalı olarak hafif ateşte 6 dakika kaynatınız. Kaynama süresi tamamlandıktan sonra ocağın altını kapatınız ve 15 dakika dinlendiriniz. Dinlenme süresi tamamlandıktan sonra kaşıkla keçiboynuzu parçalarını çıkartınız. Soğuduktan sonra üçte birini sabah aç karna, üçte birini öğlen aç karına, son kalan üçte birini de akşam yatağa giderken içiniz. Bu uygulamaya bir hafta boyunca hergün devam ediniz. İkinci haftadan itibaren haftada dört gün ödem tamamen bitene kadar kür uygulamaya devam edilir
. NAR ve NAR EKŞİSİNİN FAYDALARI... (SAHTE NAR EKŞİLERİNE DİKKAT) Her tarafta hakiki nar ekşisi diye satılan fakat % 99'u glikoz ve sitrik asitten oluşan sahte nar ekşilerine dikkat edilmeli ¨ Şeker Hastalığına iyi gelir, ¨ Dişeti kanamalarına iyi gelir, ¨ Kellik tedavisinde oldukça etkilidir, ¨ Tansiyonu yüksek olanlar için faydalıdır, ¨ Tansiyonumuzu olumlu bir şekilde düzenler, ¨ Kalbimizi korur düzenli çalışmasına destek olur, ¨ Enfeksiyona karşı vücut direncini korur ve artırır, ¨ Enerji verir, yorgunluğu giderir, ¨ İdrar söktürücü etkisiyle toksin atılımını sağlar, ¨ Bağışıklık sistemini güçlendirir hastalıklara karşı korur, ¨ Kolesterol ve kan şekerimizi regüle eder artmasını engeller, ¨ Bağırsak parazitlerinin düşmanıdır, iyi bakterilerin artmasını sağlar, ¨ İshali (diare) önler, tedavide destek sağlar, ¨ Ciltte olumlu katkısı vardır, pürüzsüz görünüm sağlar, ¨ Cilt enfeksiyonlarında olumlu katkısı vardır, ¨ Böbrek yaralarına karşı tatlı narın bol bol yenilmesi; ¨ Göz ağırısına karşı ekşi nar taneleri, mercimek ve gül suyundan oluşan karışımın göz kapakları üzerine yarım saat konması; ¨ Göz kaşıntısında nar usaresinin pişirilerek süzüldükten sonra hazırlanan ılık sıvının sürme şeklinde göze sürülmesi; ¨ Dış basura karşı ekşi nar ile sirkeden, kellik tedavisinde ise ekşi nar ile zeytinyağından oluşan bir terkibin kullanılması; ¨ Kalp çarpıntısına karşı nar tanelerinin dövülerek damıtılmış suyla şurup halinde içilmesi; ¨ Romatizma ağrılarının hissedildiği eklem ve uzuvlara nar şırası sürüldüğünde, ağrı kesici özelliği bulunmaktadır. ¨ Bayılmalara karşı nar şerbeti içilmelidir. Tatlı nar suyu, ses kısıklığı ve zatürreye karşı şifalıdır. ¨ Narın meyvesi ve suyunun yanı sıra çiçekleri ve kabuğu da yararlarıdır. Nar çiçeği bağırsak yara ve iltihaplarını iyileştirir. Boyun tutulmasında nar çiçeği lapası boyna konursa şifalı gelir. ¨ Narın kabuğu çay gibi demlenerek içildiğinde, mide ve bağırsak hastalıkları ile ishal ve dizanteriye karşı oldukça faydalı olmaktadır. ------------------------------- Yemesi zahmetli olan, ekşiliği nedeniyle biraz da yüz ekşitirek yenen narın faydaları saymakla bitmiyor. İster tek tek tanelerini yiyerek tüketin, ister suyunu sıkarak için nar, pek çok derdin devası. Nar (Punica granatum), Lythraceae familyasından içinde küçük çekirdekler ve meyve gövdesini oluşturan yüzlerce tanecikten oluşmuş, hafif ekşi tadında ılıman iklimlerde yetişen, özellikle Anadolu ve İran'da yetiştirilen bir meyve türü. Türkiye'de Ege ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde yetişir.
Haziran-Temmuz aylarında kırmızı renkli çiçekler açan, iki ile beş metre boylarında ağaççıklardır. Gövdeleri gayri muntazamdır. Yapraklar karşılıklı, kısa saplı ve kırmızı kenarlıdır. Çiçekler kısmen sapsız, tek tek ve birkaçı bir arada bulunur. Çanak yaprakları kırmızı renkli, dökülmeyen ve etlidir. Meyveleri küre şeklinde ve portakal büyüklüğünde, önceleri yeşil, olgunlukta kırmızımsı renkte, derimsi kabuklu, çok tohumlu ve etlidir. Kullanımı Bitkinin tohumları meyve olarak yenildiği gibi, gövde-kök ve dal kabukları ile meyve kabuğu da tıbbi olarak kullanılır. Kök ve gövde kabuğu tanen, nişasta ve alkaloitler (pelletierin) taşır. Nar meyvesi kabuğu tanen, triterpenler ve az alkaloitler ihtiva eder. Nar ağacı kabuğu çok eskiden beri bilhassa barsak şeritlerine (tenyalara) karşı kullanılır. Yalnız zehirlenmelere yol açabileceğinden dikkatli olunmalıdır. Nar meyvesi kabuğu, ishale karşı (% 15'lik) çay halinde kullanılabilir. Ayrıca yün iplikler, sarımsı renklere boyanabilir. Nar, çarpıntıya iyidir. Mideyi kuvvetlendirir. Et kısmı ile sıkılıp içilirse, safra söker, pekliği giderir. Florida'da, 6-9 Mart tarihleri arasında yapılan Amerikan Kardiyoloji Koleji toplantısına katılan, Columbia Üniversitesi New York Presbyterian Hastanesi kardiyologlarından Doç. Dr. Özgen Doğan, yapılan son araştırmaların, nar suyunun damar tıkanıklığını önleyici özelliğini ortaya çıkardığını belirtti. Doğan, şu bilgileri verdi: "Hayvan deneylerinde, nar suyuyla beslenme sonrasında damar plakları ve tıkanıklıkları yüzde 44 geriledi. İnsanlar üzerinde yapılan bir araştırma ise 2 hafta boyunca günde 50 ml nar suyunun, tansiyonu artıran enzimi yüzde 36 düşürdüğünü gösterdi. Bu sayede tansiyon yüzde 5 düşürüldü." Nar, şifalı bitkiler literatüründe yer alır.
Genellikle besleyici ve tedavi edici ilaç ve panzehir olarak ağız yoluyla çeşitli karışımlarla birlikte yenilir ve içilir, haricen de merhem olarak kullanır. Onun sadece meyvesi değil, çiçeği, çekirdekleri, suyu ve kabukları da çeşitli karışımlar halinde tıbbi olarak kullanılır. Narın vücudu ve kalbi kuvvetlendirme, ishali kesme, şerit düşürme, burun poliplerine faydalı olma gibi yararları bulunmaktadır. Ancak içerdiği bazı kimyevi maddeler yüzünden mide ve bağırsak hastalığı olanların, küçük çocukların ve hamilelerin fazla kullanmamaları tavsiye edilir. Tatlı nar midede çabuk çözüldüğü için hazmı kolaydır.
Ancak zaman zaman midede şişkinlik ve gaz meydana getirdiği için ateşli hastalığı olanlara iyi gelmeyeceği belirtilmiştir.
Ayrıca tatlı nar mideyi kuvvetlendirir, boğaza ve akciğerlere faydalıdır, öksürüğe iyi gelir.
Ekşi nar ise mide yanmalarına karşı faydalıdır, diğer narlardan daha fazla idrar söktürür, ishali ve kusmayı keser, karaciğer hararetini söndürür, kabızlığı giderir, kalp ve mide ağzındaki ağrılara iyi gelir.
Suyu zarıyla birlikte çıkarılıp bal ile merhem kıvamına gelinceye kadar pişirilip diş etlerine sürüldüğünde diş eti tahrişine iyi gelir.
Dolama / tırnak iltihabı ve cerahatli yaraların tedavisinde nar çekirdeğinin balla birlikte karıştırılarak merhem halinde tatbik edilmesi tavsiye edilir.
Nar çiçeği de yaralar için kullanılır. Narın ve nar suyunun faydalarını Alman Hastanesi'nde görev yapan Beslenme ve Diyet Uzmanı Gürsel Doğan şöyle anlatıyor:
" Sağlık açısından özellikle kış aylarında bol bol tüketilmesi gereken bir meyve. Çünkü insan sağlığına olan faydalarını saymakla bitirmek mümkün değil. Adeta bir 'ilaç', hatta antibiyotik olan nar, özellikle bağışıklık sistemini güçlendirerek pek çok hastalıktan koruyor. İçerdiği bazı maddelerle kolesterol ve şekeri de dengeleyen nar, kalp sağlığını koruduğu gibi, kanser hücrelerinin de gelişmesini engelliyor." Nar, özellikle içerdiği antioksidanlar sayesinde vücudun savunma sistemini güçlendiriyor. Beslenme ve Diyet Uzmanı Gürsel Doğan, yapılan araştırmalarda nar suyunun cilt kanserine ve erkeklerde prostat kanserine karşı koruyucu etkisinin görüldüğünü söyledi:
"Kış mevsiminde portakal, mandalina ve limonun yanı sıra narı da taze şekilde veya suyunu sıkarak tüketmek son derece önemli.
Narın en önemli özelliklerinden biri de genel damar sağlığını, özellikle de kalbi koruması. Damar tıkanıklıklarını geriletme özelliği bulunan nar, 'ACE' denilen enzimi engelleyerek tansiyon düşürücü bir etki de yapıyor.
Nar birçok özellikleriyle bazı meyveleri de geride bırakıyor.
Örneğin narda 10 bardak yeşil çaya ve 4 bardak kızılcık suyuna eşdeğer antioksidan madde bulunuyor. Tüm bu özellikleriyle adeta bir 'ilaç' ve doğal antibiyotik görünümünde olan nar, sofralardan kesinlikle eksik edilmemesi gereken meyveler arasında yer alıyor.
Nar suyu ayrıca damar sertliğine karşı güçlü etkisi bulunan bir içecek olarak karşımıza çıkıyor. Nar suyunun sadece tanelerinden değil, tüm meyveden üretilmesi, bu içeceğin antioksidan etkisinin daha da artmasına neden oluyor. Zira bu önemli meyvenin kabuğu alkaloit, tanen ve glikozitler içeriyor. Bu nedenle ishal kesici ve kurt düşürücü özelliğe sahip bulunuyor.
Nar kabuğunun ekstresi ise güçlü bir virüs ve mikrop öldürücü özelliğe sahip.
Ayrıca, cilt üzerinde enfeksiyon ve yara iyileştirici etki de gösteriyor. Bunların yanı sıra, meyve kabuğu ve tanelerin antioksidan ve anti-tümör etkileri de biliniyor". Beslenmede yer almalı
Beslenmede mutlaka yer alması gereken nar, aynı zamanda güçlü bir antioksidan özelliği taşıyor. Yapılan araştırmalara göre narda, serbest radikallere karşı güçlü etkisi olan çeşitli vitamin, mineral, enzim ve antioksidanlar bulunuyor.
Beslenme ve Diyet Uzmanı Gürsel Doğan, "serbest radikallerle en iyi mücadele yolu bu antioksidanları tanımak ve dışarıdan doğru besinleri seçerek bunların etkinliğini en üst düzeyde tutmaktır" dedi. Doğan, "bugün için bilinen en güçlü antioksidanlar; C ve E vitaminleri, glutatyon, lutein, N-Acetylcystein, keratonoidler, flavonoidler, koenzim Q-10, alfa lipoik asit ve selenyumdur.
Nar suyu da doğal antioksidanlardan biridir" açıklamasında da bulundu. |