ŞİİR VE GÜZEL YAZI OKU
"KİŞİLİK:
sen neye hazırsan o da senin için hazırdır!"
Kimseyi değiştiremezsin hayatta.
Ve kimse için de değişmemelisin.
Kimliğini kaybettiğin an yaşamını çöpe attın demektir. İstemediğin sürece hiçbir şey için ödün vermeyeceksin hayatta. Gün gelir verecek bir şeyin kalmaz çünkü. Her şeyi sen istediğin için yapacaksın, başkası senden istediği ...için değil. Ve sen, sen olarak kaldığın sürece senin yanında olanlar da mutlu olacaktır. Bırak
hayatına eşlik etmek isteyenler gelsin seninle. Yolun bitimine kadar
gelmeleri şart değil. Herkesin gidebileceği bir yol vardır. Sen yeter ki yanında yer ayırmayı bil. Ne sen kimse için mecburi istikametsin, ne de bir başkası senin için… Seninle gelmek isteyenleri yanına al. Belki beraber daha çok şey katabilirsiniz bu hayata. Yanındaki seni mutlu ettiği sürece kalsın hayatında, zorlama kendini. Hayat rahat insanlarla güzel. Ve hayat hak ettiği gibi yaşandığında güzel...

ALIŞMA BANA;
Ne yapacağım belli olmaz,bugün varım yarın birden yok olurum?
DOKUNMA... BANA;
Kapanmamış ......yaralarla doluyum,canımı acıtma bi yara da sen açma?
ÇÖZMEYE ÇALIŞMA SAKIN;
Seninle karışır iyice kördüğüm olurum?
GÜVENİYORSAN KENDİNE;
İnandır beni aşkın varlığına sonucunda öyle bir aşk yaşatırım ki VAZGEÇEMEZSİN,TUTKUN OLURUM..

MASALMISIN SEVGİLİM Bazen öyle geliyordu ki bana; yaşam büyük bir oyun... Bazen insanlar oyun oynamak zorunda kalıyor... Bazen öyle geliyordu ki, hiç bir şey gerçek değil... Büyük bir yanılgının, belki bir rüyanın, belki de bir masalın içinde yaşıyoruz.... Bazen diyordum ki alıp mavilerimi ...gitsem, bir yer bulsam, apayrı bir yer. İçimdeki tüm huzuru kendi içinde barındıran, korkuya ve hataya dair bir iz taşımayan, bambaşka bir yer... Yıllardır süregelen cennet tanımlarındaki gibi... O yer sen misin sevgilim? O cennet sende mi saklı? Yoksa ben nasıl bu kadar çok sevebilirdim ki seni... Yıllarca korktuğum, kaçtığım, utandığım, sakındığım ne varsa o kadar uzak ki sana... Sen bir masalın kahramanı olabilecek kadar masum ve sıcaksın, sen bir masalı anlatacak kadar huzurlu ve sakin... Sen bir masal mısın sevgilim? Çaba gerektirecek hiç bir şey yok senin yanındayken, üzülmeyi gerektirecek, savaşmayı gerektirecek hiç bir şey yok... Sen yanılgılardan öyle uzaksın ki, sen gerçeğin öyle içindesin ve o kadar uzaktasın ki gerçeğin çirkinliğinden ve sertliğinden, ancak bir masal olabilirsin zaten... Bazen diyordum ki, yaşamaya yetmeyecek mavilerim... Öyle şeyler yaşıyordum ki, tükeniyordu gözümün önünde, eriyordum, eriyordu mavilerim... Ve ben diyordum ki, “mavilerim bittiğinde öleceğim”... Öylesine hızlı kaybediyordum ki yaşamın içinde mavilerimi, sanıyordum ki, çok kısa sürecek bir yaşamın içindeyim... Bir kelebek gibi, kozamdan çıktığımda öleceğim... Benim kozam rengimdi. Mavim bittiğinde, bitecekti yaşamım... Sen mavimisin sevgilim? Çünkü artık kaybetmek yerine kazanıyorum mavilerimi... Gün geçtikçe çoğalıyor mavim, gün geçtikçe yaşama bağlanıyor bir yanım, gün geçtikçe uzaklaşıyor o beklediğim son benden... Sen sonsuzluk musun sevgilim? Onun için mi çoğalıyor yanında mavim Mutluluk, bakmaktır, saygı duymaktır, dinlemektir, güvenmektir, sürprizlerdir......

Mutluluk hayatta ki küçük sürprizlerdir... Söyle bana eğer her şeyi bilirsen sana nasıl sürpriz yapabilirim? Arada bir kapat gözlerini, hesaplama her adımı, bilme geleceği ne olur...

Mutluluk bu günde yaşamaktır... Söyle bana eğer geçmişin tozlu katmanları arasında kalmışsan seni nasıl görebilirim, duyabilirim yada dokunabilirim? Arada bir dön bana, geçmişi bir yana bırakıp şu dakikaları benimle yaşa ne olur...

Mutluluk oyun oynayabilmektir... Söyle bana her sözümü ciddiye alırsan seninle nasıl şakalaşabilirim? Arada bir gevşe, sakinleş, umursama kelimelerin altında yatan derin ve büyük anlamları, oyna benimle ne olur...

Mutluluk paylaşmaktır... Söyle bana eğer en derin korkularını, sırlarını, utançlarını benden saklıyorsan, senin yaşamını nasıl paylaşabilirim? Arada bir açıl bana, zayıflıklarını da sevmek istiyorum en az güçlü kolların kadar...

Mutluluk özgürlüktür...Söyle bana her yaptığıma karışıp beni sevgi zincirlerinle bağlarsan nasıl seni sevdiğimi ıspatlayabilirim? Hep içinde bir korku olmaz mı ‘ya beni bırakıp giderse bir gün? diye... Arada bir güven bana, serbest bırak, risk al, bırak seni özgürce sevebileyim ve her gün seninle kalmaya yeniden karar verebileyim...

Mutluluk güvenebilmektir...Söyle bana eğer duygularını ve düşüncelerini açık yüreklilikle bana anlatamıyorsan, nasıl kendimi sana yakın hissedebilirim? Nasıl kendimi sana teslim edebilirim? Arada bir kabuğundan sıyrıl ve bana güvenmeye çalış, sana güvenmeme izin ver ne olur...

Mutluluk fedakarlıktır... Söyle bana sürekli benim için yaptıklarını yüzüme vurup durursan,fedakarlıklarının değerini nasıl görebilirim? Arada bir sabret ve bırak yaptıklarını ben göreyim, sana teşekkür edebileyim...

Mutluluk dinlemektir... Söyle bana sürekli kendinden bahsediyorsan seni nasıl dinleyebilirim? Arada bir soru sor bana, gerçekten ilgilen benim söylemek istediklerimle, merak et ne olur...

Mutluluk saygı duymaktır... Söyle bana sürekli arkadaşlarımı, dinlediğim müziği,giydiğim kıyafetleri, sözlerimi, tavırlarımı eleştiriyorsan,nasıl kendime saygı duyabilirim? Arada bir beğenmesen bile kabullen benimle ilgili gerçekleri ne olur...

Mutluluk bakmaktır...Söyle bana başım ağrıyor dediğimde umarsızca ağrı kesici al dediğinde nasıl sevildiğimi hissedebilirim? Arada bir yanıma gel, serin elini başıma koy, yatır beni koltuğa, üzerime bir battaniye ört, hatta uzanıver yanıma, bana tatlı bir hikaye anlat ne olur....
Seninle mutlu olmak istiyorum....
AlıntıÇOCUKLAR
Çocuklarınız sizin çocuklarınız değil,
Onlar kendi yolunu izleyen Hayat'ın oğulları ve kızları.

Sizin aracılığınızla geldiler ama sizden gelmediler
Ve sizinle birlikte olsalar da sizin değiller.

Onlara sevginizi verebilirsiniz, düşüncelerinizi değil.
Çünkü onların da kendi düşünceleri vardır.
Bedenlerini tutabilirsiniz, ruhlarını değil.
Çünkü ruhlar yarındadır,
Siz ise yarını düşlerinizde bile göremezsiniz.
Siz onlar gibi olmaya çalışabilirsiniz ama sakın onları
Kendiniz gibi olmaya zorlamayın.

Çünkü hayat geriye dönmez, dünle de bir alışverişi yoktur.
Siz yaysınız, çocuklarınız ise sizden çok ilerilere atılmış oklar.
Okçu, sonsuzluk yolundaki hedefi görür
Ve o yüce gücü ile yayı eğerek okun uzaklara uçmasını sağlar.
Okçunun önünde kıvançla eğilin

Çünkü okçu, uzaklara giden oku sevdiği kadar
Başını dimdik tutarak kalan yayı da sever.
ALINTI82 yaşındaki Betûl Mardin'den kadınlara öğütler...
  • 1. Her sabah spor yapacaksın. Günaşırı filan değil evladım. Her sabah.
  • 2. Hep çalışacaksın. Üreteceksin. Beynin meşgul olacak, hep koşturman gereken işler olacak.
  • 3. Günceli takip edeceksin. Haber izle, dergi, kitap, gazete oku. Gündemi yakala. Her konuda kendini updat et. Yeni çıkan kitapları da bil, yeni açılan lokantaları da, bu sene moda olan renkleri de.
  • 4. Evlilik ise şart değil, kafanı takma. Gerekli de değil. Hatta şöyle söyleyeyim: One problem less! (Bir problem eksik!)
  • 5. Çocuk meselesine gelince... Ha işte, burada akan sular duruyor. Yapabiliyorsan yap. Birini bu kadar çok sevmek, onun sorumluluğunu taşımak sadece onu değil, seni de mutlu eder. Doğurmayacaksan, evlat edin. O zaman da senin çocuğun değişen bir şey yok. Evlat edinmeyeceksen de, manevi çocuğun olsun, birini okut, geleceğini şekillendirmesine yardımcı ol.
  • 6. Günde bir kere et ye. Mutlaka her öğün sebze ve meyve ye. Kusura bakma, ben tatlı severim. Tatlıdan uzak dur diyemeyeceğim!
  • 7. Ölümden sonra yaşamak istiyorsan, günlük tut. O küçük notlar, hem kendi hayatının tanıklığı, hem de yarına kalan bir bilgi kaynağı. Mesele benim babam, hiç üşünmeden 60 sene boyunca her gün Ece Ajanda'sına o gün olanları yazmış. Hâlâ açıp okuyorum ve çok faydalanıyorum.
  • 8. Olumlu olacaksın.
  • 9. Bazı şeyleri kabul edeceksin. Bütün kadınların seni sevmesine imkân yok! Demek ki bazı kadınlara dikkat edeceksin.
  • 10. Erkeklere gelince, aynı anda birkaçını sevmeyeceksin. Ama onların böyle bir yeteneği olduğunu bileceksin! ! !

Kayıp Düşlerin Tarlasıdır Hayat

Doyumsuz bir coğrafyanın dalgalı koyundayım, dudağımda sabırsız sözcükler
Üzerimde gök, ufkumda maviler, aşkın oltasını titretiyor ruhumdaki gelgitler
Bir gülüşün resmini çiziyorum evrene, gövdemin dört bir yanında kelepçeler
Bir yaşamak, bin ölmek sahnesi hayat, ilençli düşlerimizi bile çaldı haramiler


Ötesini hiç bilmediğimiz bir düş devriâleminin içinden çıkıp yürek süreriz şiirlere, göğsümüzdeki ağrıların yamalıklarıyla aşkın bayramlarına hazırlanırız çocuklar gibi. Ötesini hiç dinleyemediğimiz bir düş şarkısının notalarından yaşanmışlıkları ayıklarız, kendi ruhumuzun müziklerini yaratmak için, içindekilerin ne olduğuna bakmadan. Zoraki bir yaşamın ve kıymetini bilmediğimiz var oluşların terkisinden izleriz hep hayatı, ayaklarımız toprağa basınca, yorgun bedenimizi yaşamın ovalarına atınca başlar kendimizle yüzleşmemiz.

O içimizin yalçın kıyılarında isimsiz gemiler dolaşır durmadan. Bir umut mendili saklarız avuçlarımızda, kimi baharda, kimi sonbaharda, kimi de hayatın son yudumunda sallamak için düş yolculuklarıyla. Derman ararız dertlerimize, yaşanmamış günlerimize bir çentik kazımak, engin denizlerde aşk kulaçları atmak ve hicranlı yüreğimizi avutmak için. Aşk nazlı bir menekşe gibi açar her mevsim hayatın gizli kıraçlarında. Kokladıkça mutlu, özledikçe huzurlu ve ulaşamadıkça gelgitli oluruz. O doyumsuz şölen var oldukça biz kendi benliğimizden çok şey feda ederiz.

Sızılarla örülü bir ömrün orta yerinde halaylar kurarız sevdaya, aşkın çığırtkanlığını yapmak için. İçimizin figanlarına yağmur düşer, kaybolmuş bir miladın sevilerine mevsimler gibi dökülürken. Avuçlarımıza kınalar yakar aşk, biz kırmızı bir şafakta düşlerin kayıplarını günlüklerden siler iken.
Sorgulu bir kitaplıktır ruhumuz, aymaz kelimelerin ağrılarıyla şiirler dikeriz yürek kamaralarımızda. İçimizdeki korkak derinliklere aşkın asası inince, göğsümüzün titrek musallasına içimizin selleri gelince akarız kendi yaramızdan kan gibi, dökülürüz hayata şiir gibi, savruluruz bu ömrün içinde bedevi yalnızlıklar gibi.

Yaşamla ölüm arasındaki tek gerçek çizgi, yaşamı hazmetmektir... O hazımlı sulardan ve ömrümüzü besleyen kaynaklardan ömür yudumladıkça, göğsümüzdeki ince ağrılarla hayata sarıldıkça, usumuzdaki çocuksu sevinçlerle hayatı kucakladıkça ve ruhumuzdaki sevi kırıntılarını evrendeki tüm canlılarla paylaştıkça daha yaşanır, daha mutlu ve daha huzurlu olur bu hayat.

O içimizin suskunluğun atlası dile gelse, kanasa mor düşünüşlerimiz, savrulsa içimizin pul pul coğrafyasında masumane düşlerimiz. Bir el olsa, alsa avuçlarımızı yeniden, kaybolsak ulu bir gövdenin dik dallarında, sarılsak tükenmiş bir ömre, sevda yüklü gemiler gibi, gitsek çok uzaklara. Belki de, doygunluğa erişmemiş bir yaşamın penceresinden izleyerek süzülmek hayatın uçsuz bucaksız enginlerinde, bir uçurtmanın kuyruğundaki jilet gibi. Dağılmak rüzgârın hırçın esişinde, kaybolmak kendi içimizde mecnun gibi. Dağları sindirmek haykırışımızla ve sevgisizleri susturmak sevgimizle, kristal bir kürede sonsuza dek yaşayacak sevgililer gibi

Yeni bir toparlanışın kucağından duraksamasız yolculuklara çıkmadan, önce gönül topuklarımızı yoklarız, nasırlı bir geçmişin porlu taşlarından şiir örerek. Yalan iklimler göverir yaban bahçelerimizde, avuçlarımızdan mor ütopyalar sızar, bir martı kanatlarında taşıdığı emsalsiz şiirlerle yaşamın denizleri üzerinden ihtişamla geçer.

Gönlümüzdeki sahra iklimlerinden usançlı çehremizin yansıması dökülürken en yalnızlığımızın sınırlarında güneşi izleriz. Göğsümüzdeki rüzgârla uyuturuz dizelerimizi, karanfil mevsimlerin çocuk çehreli sevinçleriyle gönlümüzü avuturken. Bütün mavilerin titrek serüvenleriyle en mahrem beklentimizdir sevdayı düşlemek ve sınırların sırlara gölge gibi sokulduğu bir menzilde aşkın miladı değişir, biz kıyısı olmayan denizlerde yapayalnızlığımıza sokuluruz.

Biliriz ki, engin bir denizdir ve yaşanası ovalardır hayatın sırrı. Yüreğimizdeki atıl heveslerle ve kalıcı nefeslerle adımlarken ve kulaçlarken yaşamı onulmaz sevdalar çıkar karşımıza, kimi üşür, kimi yanarız. Hep bir kulaç ötesinde ve birkaç adım ileridedir asıl mutluluk, attıkça yorulmaz, yürüdükçe onulmaz oluruz ve sık sık nefeslenmek ihtiyacına düşüveririz. Tatlı bir yorgunluktur kimi yaşamak, yüreğimizin aynalarındaki yansımaları seyrettikçe inan daha güçlü ve daha mutlu oluruz.

Sancımızın derin boşluğuna gülüşlerimiz uğramaz ve hiçbir dal gözyaşıyla beslenmedikçe göklere ağmaz. Yollar birikince avuçlarımızda göklere çeviririz sevdalı bakışlarımızı, gönlümüzden geçen dilekler birikmedikçe yüreğimize dokunacak o aşk bize gelmez. Işıkları yüreğimizi aydınlatan odaların soluğuyla pencerelere düşünce bakışlarımızın aksi, onulmaz bekleyişlerin haykırılarıyla yudumlarız gönlümüzdeki aşkı. Her yudumda hayat dökülür satırlarımızdan ve biz o sözlerin kilometrelerinden gün çekeriz, şafak sızılarını göğsümüzde hissederek.

Her yangın, uzaktaki düş sandallarına sıçramak istedikçe sevdanın kürekleri salınır nasırlı avuçlarımızda. Gölgeler silinir ayın ışıklarla dans ettiği sulardan ve an içimizdeki en hazin yalnızlık olur. Susar öfkeli gelgitler, içimizdeki derya aşkın ovası olur. Çoğalan bir bulut mevsimiyle ellerimizin renkli duvarlarına ten resimleri çizeriz kendi ruhumuzu okşadığımız anlarda, esmer kavisli gecelerde kendi bedenimizin sızılarıyla yaralı yüreklerimizi avuturuz.


Selahattin Yetgin

BARDAĞI YERE BIRAK:   
 

ANNE...

O gün ve o saat'te
Güneş gözlerini kısmış
Saklıyordu gerçek renklerini
Bir şeyler oluyordu
Yıldızlar birbirine tutunmuş
Yaşamın gizli hatları kopmuş
Sonsuzluk kendini çiziliyordu sessizce
Nedense,
İçime sindiremiyordum
Yaşamın bu anlamsız bölümünü
Gayri yüreğim delinmişti
Can yerinden
Baharım kış olmuştu, bedenim de
Yaşam yapraklarım sararmış, solmuş
Serin rüzğarların esintisi gibi
Ölümün soğuk yüzünü öpüyordum gizlice
İçim de derin bir sızı
Canımdan damlayan tere
Tutunamıyordum gönlüm de
Göz uçlarım da
Yok oluşun çizğisi
Saklıyordu, gizliyordu
Son nefesin gidişini
Çaresizlik hesapları yapıyordum
Ama,bir türlü çıkış yolu bulamıyordum
Deste deste acılar esir almıştı
Kalp atışlarımı
Ah demek
Az gelirdi bu yaşam seline
Yumruklarımı sıksam
Parmaklarım damlıyordu önüme
Yağmur ellerimle
Hayatımı aldım avuçlarıma
Kırılmış yanımı, tamir etmeye çalışıyordum
Ama, ne yazıkki
Beni görmüyordu
Evet….. Görmüyordu
Ölümün sen kokan gözleri, Anne
Şimdi
Yalnızlıklarına bayrak diksem de
Gönlüme
Senden yıkılmaz bir kale yaptım
Sen
Evet…… Sen
Bende saklısın, Anne
Sen ölmedin
Güneş her sabah sen diye doğuyor, gündüzlerime
Maviliklerin süzülüyor, yeşilliklerime
Sen
Asla ölmedin, Anne
Sen
Yeniden doğdun
O gün ve o saat'te
Gündüz ve gecelere akan
Sonsuz nehirler gibi.. ANNE………………………


SEN SÖYLE.
Niye bana uzaksın sevdiceğim? gözlerinin büyüsünü özlemedim mi sanıyorsun.sözlerinin sıcaklığı kalbimde bin efsun.sen yokken kuyulara düşüyor düşlerim.sen olmayınca sevda yetim; aşk öksüz,şefkat kimsesiz.sensiz hesapların hepsi yarım kalıyor.sensiz defterlerin hepsi açık duruyor.hata etmişim,şimdiye dek varlığını hesaplamışım hep; çok geç anlıyorum.yokluğun ne hesaba gelmez işmiş; kıvranıyorum,yanıyorum,
ağlıyorum

Beni unutmadın değil mi? unutmak ne garip şey ki,unutanlara unuttuğunu da unutturuyor.dipsiz bir kuyuya düşüyor gibisin; içindeki unutuş bin kuyuyu,bin kuyuya atıyor.seni unutmak bana haram olsun.unutulmak ne acı şey ki; unutulanın unutulduğu kimsenin hatırına gelmiyor.sonsuz bir karanlıkta yitiyor gibisin:unutuluşun nice karanlığı karanlığa itiyor.senin unutman bana uzak olsun…

Alev üşür mü bi’tanem? taş katılığına yanar mı? dağ yalnızlığına
ağlar mı? ayrılığın araya girmekten bıktığı olur mu? yalnızlığında canı sıkılmaz mı? gözyaşının da gözyaşı döktüğü olmaz mı? derdin de başı derde girmez mİ? ihanete de ihanet eden hainler çıkmaz mı? yokuşlarında yorulduğu olmaz mı? sensizlik bir gün de senin yoluna çıkmaz mı?

Bende sana yol çıkar mı sevdiceğim? ben beni bende toplasam,sen çıkar mı sevdiğim? beni benden çıkarsam,elde sen kalır mı ey sevdiğim? olmadı; ben beni bana bölsem,yine sen mi çıkar sevdiğim? ben beni senle çarpsam,sen olur mu? görüyorsun ya,benden yana hep küsürat ve küsürat…hesaplar tutmuyor; dört işlemin dördü de beni sana getirmiyor.denklemlerin beri yanındayım hep; sana denk gelmiyor yanımdaki hiçbir şey.eşitlik hep senden yana bozuluyor.ben bana kalıyorum; sıfırlanıyorum,yok oluyorum; hesaplar bensiz tamam oluyor.

Yoksa küs müsün bana ey sevdiceğim? ya yolumu gözlemiyorsan? yollar ne der bana sonra; ben ne derim yollara? ya beni özlemiyorsan? sesler küser kulağıma:heceler darılır dudağıma.ya yüz çevirmişsen benden? ne derim sonra? kalbim kaçar kalbimden,ellerim elimden çıkar.ya gözlerim gözlerine hiç değmeyecekse? ışık kör kalır sonra; bakışım boşluğa düşer.
………………………………………………………………..

Aynalar da bıkmaz mı aldatmaktan bir gün ey sevdiceğim? sen yoksun diye kapatmazlar mı gözlerini? yollar da bir akşam üstü omzundan atmak istemez mi sensizliğin yükünü? sana varmadıklarını anlar anlamaz yoldan çıkmazlar mı? yokuşlar yorulmadı mı hala beni yormaktan? bir sabah isyan edip baş aşağı dönmezler mi? serap çok mu memnundur susuzları aldatmaktan? o da su içmek istemez mi bir öğle vakti
sevgilinin dudağından? alevler üşümez mi sevdiceğim sen yokken? karanlık seni görmeyi özleyip de açmaz mı gözlerinin bandını bir gece yarısı? ışık bakışına değmeye can atmaz mı?

Niye uzağım sana sevdiceğim? neredesin? sen ki içimde sızımsın; sanki senin gözünden dökülür gözyaşlarım.sen ki,kalbimde ıssızlığımsın:hep senin yanında bekler sevdiklerim.sen ki,yolların sonunda bulduğumsun; önce de sonra da sana uğrar hasretim.sen ki dağda gördüğümsün; aslında senin yüzünde kavuşur Ferhat ile şirin.sen ki; köşe başında beklediğimsin,öyle ki hep senin göğsünde durulur kalbim.sen ki,kapı ardında yolunu gözlediğimsin; sadece senin yanında teselli bulur öksüzlüğüm ve yetimliğim.sen ki,yanımda bildiğimsin; ipini bıraktım ceylanların.sen ki,içimde sakladığımsın; uzak olsun başkaca yakınlıklarım…….
Sen sevdiceğimsin
Yiğitimsin
Eksiğimsin.
Susadığımsın.
Suskunluğumsun.
Sözüm sendendir.
Sözüm sanadır.
Sözüm sendedir.
Sözüm sensin.
Ben sustum,sen söyle iyiliğimi……………………

sensizlik:

Sensiz geçen her günümde bir ömrü tüketmişim sanki. Görmediğim günlerin bile adını koymuşum, onları bile tükenmeye terketmişim. Hepsi ayrılık, hepsi sensizlik, hepsi yokluk, hepsi hüzün... Yüzyıllar sürmüş matemim, içime işlemiş yas rengi...Asırlarca yüzüne baksam, okşasam ellerini, öpüp koklasam tenini, asırlarca seninle olsam kendimi varlığına inandıramam ki...

Gözlerimden bir damla mutluluk süzülememiş, sığınamamışım yüreğinde bir köşeye.Hep uzak, hep hoyrat köşelerde sürgün kalmışım. Dudağıma değen tuzlu bir feryat olmuş, aktıkça içimi yakıp kavurmuş. Çöle dönmüş yüreğime ne kadar aksan gül bahçesine dönemem ki. Ne kadar dolsan içime, sana kanamam ki.

Sen bulamadan kaybetiğim, kaybetmeyi yediremeyip kendimi kendimden ettiğim... Sen hiç bulamayacağım... Sen sebepsiz küskünlüğüm... Paramparça etsen varlığımı, sen diye inleyeceğim... Gözümden sakınırken, gönlümün katlanmaya mecbur olduğu...

Ağır gelir bazen böyle sevmek. Ağır gelir dolduramadığım sen. Ne elimden gelir, ne gücümüz yeter.

Yüzün yüzüm olsa, damarlarım kanınla dolsa, bedenim bedenine eklense, ruhum seninkinde erise, kurtulsam. Kurtulamam ki...

Anlatamam sevdiğim. Anlatamam yaşama sevincim olduğunu. Anlatamam derdimi arttıran derdim olduğunu. Anlatamam en değerli varlığım olduğunu, anlatamam en büyük yokluğa boğduğunu...

Ağlasam da, gülsem de, neşelensem de, durulsam da yüzüm sensin. Sen uyur, sen uyanırım. İçin rahat olsun sevdiğim. Senden uzaklaşamam, seni solumadan yaşayamam...

SENİNLE

Ruhumu sana adamaliyim ... Ruhum senin olmali... Sen ruhumu güzel kildin... Seninle ruhum yeryüzünde yasamaktan her zamankinden daha fazla ongun... Izin ver ruhum sende kalsin... Bu karari kalbim ve bedenimle aldik... Kalbimde bedenimde bu karardan dolayi ferah... Çünkü sen ruhumu kendinle donattin... Gülücüklerinle sözcüklerinle bakislarinla! ..

Biliyorum ki sen en nice mutluluklarla bezeli yasamlarda uyumalisin ... Fazlasiyla hak ettigin sevinçlerin gelmeli bir bir yüregine... Gelmeli ki; geçmisinde ki acilarin buhar olup kaybolmali tümden... Sayfalarda coskuyla yarattigin sözcükler öyküler canlanmali teker teker... Ve hepsi seninle olmali evrenin ömrüyle... Öykülerinde ki sevinçlerin seninle yasamali hep... Senin olmalilar dirilip... Yüregini geçmisindeki los bosluktan çekmeliler... Çekip akmalilar yasamina ... Akip sarilmalilar sana sonu gelmez bir nehir gibi...

Titreyen yüregine merhem olmali yasayacagin her an... Sen ve kalbin gözyaslarini sadece mutluluklarin için tüketmeli... Geçmisin asla aglatmamali seni... Aglatirsa bile her aglayistan sonra daha fazla mutlu olmalisin... Çünkü yüregin uçsuz bucaksiz bir iyilik tarlasi... Biliyorum ki bu tarlayi o iyi sicak umutlarin çapaladi hep... Biliyorum ki bu tarla sende huzuru mutlulugu ve kahkahalari çagristiran mavi renginde... Sen bu mavi tarlayi böylesine bereketli gülümseyen toprakli bir hale getirmek için çok ugrastin... Geçmisinin sana sizilarla örülü dikenli tellerle barikat kurmasina ragmen masmavi bir tarla yarattin içinde... Gelecekteki mesut düslerin bu tarlada saklidir...

Hayallerin birikmislikten agirlasti farkindayim... Hayallerden çekindigini ürktügünü de biliyorum... Ve her seye ragmen hayallerin sana yaklasmasindan korkmadigini da biliyorum! .. Hayallerin mavi tarlanda gerçek olup misafir olacaklar yüregine... Çünkü sen hayallerini zamanin içinde doyurdun besledin onlari incitmedin ve kimsenin de incitmesine müsaade etmedin... Senin incitmeye çalisanlar hatta incitenler oldu... Buna engel olamadin... Ama hayallerine zarar verdirtmedin! .. Çünkü hayallerin senin için kutsal ve özgür ... Emin ol hayallerin de senin için ayni seyi düsünüyorlar... Sen ve hayallerin senin gerçegin... Gerçeklerinse senin güzelliklerinle yogrulmus kalbinin yasama bakan uzantilari...

Ve biliyorum ki gerçeklerini ve hayallerini kiranlara ve zarar verenlere bile öfke duyamiyorsun... Çünkü öfke bedeninden uzak bir karanlik senin için... Çünkü öfke duyamayacak kadar narin ve ince ruhun...

Benimle yada bensiz mavi tarlanda mutlu olmani arzuluyorum yasaminin sonuna kadar! .. Benimle mutlu olmak istiyorsan ben yeryüzünden göçene kadar kalbim senin! .. Eger daha çok benimle olmak istiyorsan ben öldükten sonrada senin kalbim! .. Ama benli yada bensiz ruhum senindir... Ruhlar asla kaybolmazlar... Inan bana bir an bile ruhumun senin olmasindan pismanlik duymayacagim... Zaten eger alirsan ruhumu ona yabancilik çekmeyeceksin... Çünkü tamamen seninle dolu! .. Seninle ve yasattiklarinla... Seninle ve sözcüklerinle... Seninle ve geleceginle...


ERKEKLERDEN DAVACIYIM..
Bir kadını sevemeyen sevmesini sevişmesini bilmeyen bilmediği halde bir kadını hükmü altına alan erkeklerden davacıyım.
Bir kadının ruhuna hitap etmeyen Onda boşluk yaratan ereklerden davacıyım. Sadece kendi cinsel ihtiyaçları için seviyor gibi yapıp bir kadını eş yapan sonrada ondan sadakat bekleyen erkeklerden davacıyım. Bir kadınla konuşmayan anlaşamayan onu başka ortamlara sürükleyen erkelerden davacıyım.
KULAĞINA hatta diline küpe takan erkelerden, konuşurken ay diyen konuşanlardan... kadına el kaldıran hatta bununla yetinmeyip yumruk atan aciz erkeklerden davacıyım. bir kadına sahip olmak için ilk başlarda onurunu pas pas yapan erkeklerden davacıyım.. dedikodu yapan çocuk gibi ağlayan erkeklerden davacıyım. sarhoş olup etrafı dağıtan erkeklerden davacıyım. çocuğunun rızkını içkiye kumara şans oyunlarına yatıran kadını akşama ne pişirsem diye düşündüren erkeklerden davacıyım. Sonra kadın kötü oluyor, Oysa onu öyle dolduracaksın ki her halinle Boş zamanında bile hiç kimseyle hiç bir şeyi paylaşmayacak oturup seni hayal edecek bunu sağlayacaksın kardeşim. O kadında uçurum oluşturmayacaksın ne ruhen ne de cinsel Senden güzel sözler bekliyorsa gerekirse şair olacaksın Senden tükenmeden sevişmeni bekliyorsa sende sorun varsa tıbbı kullanacaksın hiç utanmadan.... ama onu asla ortada bırakmayacaksın aldatmanın hiç bir türünü yaşmayacaksın,yaşatmayacaksın Onun için Oxford bitirmen gerekiyorsa bitireceksin Her konuda suçu ona atmayacaksın Sonra bizi de siz gibi biliyorlar ya Ve zaten aklı karışık kadın yanına yaklaştırmayarak kimseyi cezayı yine kendine kesiyor Kadını esir yapmayın Kadına hitap edin özgür bırakın bakın hayatınız ne kadar güzelleşecek Ha bu arada bazı anlaşılmaz kadın da yok değildir Yıllar yılı onun adını dahi hatırlamayan bir adamı hala kalbinden silmeyecek kadar beceriksiz duygudan yoksun ama onunda babası erkekti.. kadını yetiştiremeyen ona gerçeği yakalama cesareti vermeyen O ne der bu ne der diye önce kendini düşünen Ama hayat bir film değil başa sarıp yeniden yaşayamazsın Ve ödünçte almazsın. Babam anama ne olur vay çocuklarım derken ömür biter O dediklerin senin için hayatından vazgeçmez. ERKEKLERDEN davacıyım. Kadını muhtaç eden erkekten davacıyım...

EĞER....
O kadar da önemli değildir bırakıp gitmeler,
arkalarında doldurulması
mümkün olmayan boşluklar bırakılmasaydı eğer.

Dayanılması o kadar da zor değildir, büyük ayrılıklar bile,
en güzel yerde başlatılsaydı eğer.

Utanılacak bir şey değildir ağlamak,
yürekten süzülüp geliyorsa gözyaşı eğer

Yüz kızartıcı bir suç değildir hırsızlık,
çalınan birinin kalbiyse eğer.

Korkulacak bir yanı yoktur aşkların,
insan bütün derilerden soyunabilseydi eğer.

O kadar da yürek burkmazdı alışılmış bir ses,
hiçbir zaman duyulmasaydı eğer.

Daha çabuk unuturdu belki su sızdırmayan sarılmalar,
kara sevdayla sarıp sarmalanmasalardı eğer.

Belirsizliğe yelken açardı iri ela gözler zamanla,
öylesine delice bakmasalardı eğer.

Çabuk unutulurdu ıslak bir öpücüğün yakıcı tadı belki de
kalp, göğüs kafesine o kadar yüklenmeseydi eğer.

Yerini başka şeyler alabilirdi uzun gece sohbetlerinin,
son sigara yudum yudum paylaşılmasaydı eğer.

Düşlere bile kar yağmazdı hiçbir zaman,
meydan savaşlarında korkular, aşkı ağır yaralamasaydı eğer.

Su gibi akıp geçerdi hiç geçmeyecekmiş gibi duran zaman,
beklemeye değecek olan gelecekse sonunda eğer.

Rengi bile solardı düşlerdeki saçların zamanla,
tanımsız kokuları yastıklara yapışıp kalmasaydı eğer.

O büyük, o görkemli son, ölüm bile anlamını yitirirdi,
yaşanılası her şey yaşanmış olsaydı eğer.

O kadar da çekilmez olmazdı yalnızlıklar,
son umut ışığı da sönmemiş olsaydı eğer.

Bu kadar da ısıtmazdı belki de bahar güneşleri,
her kaybedişin ardından hayat yeniden başlamasaydı eğer.

Kahvaltıdan da önce sigaraya sarılmak şart olmazdı belki de,
dev bir özlem dalgası meydan okumasaydı eğer.

Anılarda kalırdı belki de zamanla ince bel,
namussuz çay bile ince belli bardaktan verilmeseydi eğer.

Uykusuzluklar yıkıp geçmezdi, kısacık kestirmelerin ardından,
dokunulası ipek ten bir o kadar uzakta olmasaydı eğer.

Issız bir yuva bile cennete dönüşebilirdi belki de,
sıcak bir gülüşle ısıtılsaydı eğer.

Yoksul düşmezdi yıllanmış şarap tadındaki şiirler böylesine,
kulağına okunacak biri olsaydı eğer.

İnanmak mümkün olmazdı her aşkın bağrında bir ayrılık gizlendiğine belki de,
kartvizitinde 'onca ayrılığın birinci dereceden failidir' denmeseydi eğer.

Gerçekten boynunu bükmezdi papatyalar,
ihanetinden onlar da payını almasaydı eğer.

Issızlığa teslim olmazdı sahiller,
Kendi belirsiz sahillerinde amaçsız gezintilerle avunmaya kalkmamış olsaydın eğer.

Sen gittikten sonra yalnız kalacağım.
Yalnız kalmaktan korkmuyorum da,
ya canım ellerini tutmak isterse...

Evet Sevgili,
Kim özlerdi avuç içlerinin ter kokusunu,
kim uzanmak isterdi ince parmaklarına,
mazilerinde görkemli bir yaşanmışlığa tanıklık etmiş olmasalardı eğer!!
CAN YÜCEL

HAYAT YAŞAMAYA DEĞER:
Önce evlendiğimizde hayatın daha iyi olacağına inandırırız kendimizi.
Evlendikten sonra, bir çocuğumuz doğduktan hatta ardından bir tane daha
olduktan sonra hayatın daha iyi olacağına inandırırız kendimizi.

Sonra çocuklar yeterince büyük olmadıkları için kızar, onlar büyüyünce daha
mutlu olacağımıza inanırız. Bundan sonra, ergenlik dönemlerinde çocuklarla
uğraşmamız gerektiği için öfkeleniriz.

Kendimize, çocuklarımız bu dönemden çıkınca daha mutlu olacağımızı, yeni bir araba alınca, güzel bir tatile çıkınca, emekli olunca, yaşantımızın dört dörtlük olacağını söyleriz.

Gerçek ise şu andan daha iyi bir zaman olmadığıdır. Eğer şimdi değil ise ne
zaman?... Hayatınız her zaman mücadelelerle dolu olacaktır. En iyisi bunu
kabul edip her ne olursa olsun mutlu olmaya karar vermektir. En sevdiğim
sözlerden biri Alfred D. Souza' ya aittir. Der ki;

-"Uzun zamandan beridir hayatın-gerçek hayatın-başlamak üzere olduğu izlenimine kapılmıştım. Fakat her zaman yolumun üzerinde bir engel, öncelikle erişilmesi gereken birşey, bitmemiş bir iş, hizmet edilecek zaman, ödenecek bir borç oldu. Sonra hayat başlayacaktı. Sonunda anladım ki bu engeller benim hayatımdı."

Bu görüş acısı, mutluluğa giden bir yol olmadığını gösterdi. Mutluluk yoldur, öyleyse sahip olduğunuz her anın kıymetını bilin ve mutluluğu, vaktinizi harcayacak kadar özel biriyle paylaştığınız için, ona daha fazla değer verin. Unutmayın, zaman hiç kimse için beklemez. Öyleyse;

Okulu bitirene kadar,
100 milyar kazanana kadar,
Çocuklarınız olana kadar,
Çocuklarınız evden ayrılana kadar,
İşe başlayana kadar, Evlenene kadar,
Cuma gecesine kadar,
Pazar sabahına kadar,
Yeni bir araba, ya da ev alana kadar,
Borçları ödeyene kadar,
İlkbahara kadar,
Yaza kadar,
Sonbahara kadar,
Kışa kadar,
Maaş gününe kadar,
Şarkınız söylenene kadar,
Emekli olana kadar,
Ölene kadar.....

MUTLU OLMAK İÇİN İÇİNDE BULUNDUĞUNUZ 'AN' DAN DAHA İYİ BİR ZAMAN OLDUĞUNA KARAR VERMEK İÇİN BEKLEMEKTEN VAZGEÇİN.

MUTLULUK BİR VARIŞ DEĞİL, BİR YOLCULUKTUR. "PEK ÇOKLARI MUTLULUĞU İNSANDAN DAHA YÜKSEKTE ARARLAR, BAZILARI DA DAHA ALÇAKTA. OYSA MUTLULUK İNSANIN BOYU HİZASINDADIR."

Unutmayın "YARIN KİMSEYE VAAD EDİLMEMİŞTİR"

KADINLAR AH ŞU KADINLAR:
.Öperseniz 'KÜSTAH' olursunuz,öpmezseniz ' APTAL' yerine konursunuz.İltifat ederseniz ' YALAN' der, etmezseniz 'BIRAKIR' gider. her istediğine 'EVET' derseniz 'karaktersiz'olursunuz ,karşı çıkarsanız 'ANLAYIŞSIZ' olursunuz.Çok sık ararsanız'SIKILDIM' der,az ararsanız 'KÜSER'.İyi giyinirseniz 'ÇAPKIN' der , dikkat etmezseniz 'ZEWKSİZ' der.kıskanırsanız 'KÖTÜ HUYLU' der,kıskanmazsanız 'SEVMİYORSUN' der.Bi dakka geç kalın kıyamet kopar, kendi bi saat geçikse bunda ne var der. Arkadaşlarınızla buluşursunuz 'İHMAL' olur o buluşunca 'BİZİM KIZLAR' olur.Bi kadına bakacak olursanız'GÖZLERİNİZ OYULUR' ona bakan olunca 'HAYRANLIK' olur.Konuşursunuz dinlemenizi ister ,dinlediğiniz zaman neden konuşmuyorsun ? der .SADE GİBİ AMA ÇOK KARIŞIK ,ZAYIF GİBİ AMA ÇOK GÜÇLÜ ,AKIL KARIŞTIRAN AMA HAYRANLIK UYANDIRAN , İNSANI ÇİLDİRTAN AMA MÜKEMMEL BİŞEYDİR ŞU KADINLAR

Türk insanı, bir ömrü iki arada bir derede tamamlar:
Ya sevmeyi bilmez, ya da sevmekte geç kalır !
Ya aşkı tanımaz, ya tanıyınca kölesi olur. Ya tuttuğu takım kazanmaz, ya kazanan takımı tutmaz!
Ya iş bulamaz, ya bulduğu iş para kazandırmaz.
Ya okul kazanamaz, ya kazandığı okul idealine uymaz!
Ya evde kalır, ya koca dayağına dayanamaz.
* * * Bu ikilem yumağını istediğiniz kadar büyütebilirsiniz. Türk insanı en çok kendi elleri ile seçtiği siyasetçilerden nefret eder. 40 yıldır başımızda duran Demirel’ler, Ecevit’ler o makamlara hep bizim oylarımızla gelmişlerdir; hatta zorla gitmişler, ama hiç zorla gelmemişlerdir. Askeri darbeleri suratlarına alkışlar, arkalarından söveriz. Trafik ve enflasyon canavarından nefret eder, ama onlar olmadan hiç yapamayız ! Vergiyi mecbur kalmadan ödemez, ancak gazetelerde gördüğümüz vergi kaçakçılarına ana avrat söveriz.
Milletimiz; karısına kızına ters bakanı, alim Allah, delik deşik eder; elalemin karısına, kızına kendisi ters bakmaktan ise büyük zevk alır.
Bizde vuslata eren erkekten bestekar çıkmaz, kendisine aşık olunan kadının yüz vermediği yamuk adam ise hem yaman bir şair, hem hayran kalınan bir bestekar olur.
Yerken en beğenilen yemek acılı Adana’dır, arkasından sövülen yemek de acılı Adana’dır!
FARKINDA OLMAK

> Farkında Olmalı İnsan...
> Kendisinin, Hayatın Olayların, Gidişatın Farkında Olmalı.
> Farkı Fark Etmeli, Fark Ettiğini De Fark Ettirmemeli Bazen...
> Bir Damlacık Sudan Nasıl Yaratıldığını
> Fark Etmeli.
> Anne Karnına Sığarken Dünyaya Neden Sığmadığını
> Ve En Sonunda Bir Metre Karelik Yere Nasıl Sığmak Zorunda Kalacağını
> Fark Etmeli.
> Şu Çok Geniş Görünen Dünyanın, Ahirete Nispetle Anne Karnı Gibi Olduğunu
> Fark Etmeli.
> Henüz Bebekken 'Dünya Benim!' Dercesine Avuçlarının Sımsıkı Kapalı
> Olduğunu, Ölürken De Aynı Avuçların 'Her Şeyi Bırakıp Gidiyorum
> İşte!' Dercesine Apaçık Kaldığını
> Fark Etmeli.
> Ve Kefenin Cebinin Bulunmadığını Fark Etmeli.
> Baskın Yeteneğini
> Fark Etmeli Sonra.
> Azraillin Her An Sürpriz Yapabileceğini,
> Nasıl Yaşarsa Öyle Öleceğini
> Fark Etmeli İnsan
> Ve Ölmeden E vvel Ölebilmeli.
> Hayvanların Yolda Kaldırımda Çöplükte
> Ama Kendisinin Güzel Hazırlanmış Mükellef Bir Sofrada Yemek Yediğini
> Fark Etmeli.
> Eşref-i Mahlûkat (Yaratılmışların En Güzeli) Olduğunu
> Fark Etmeli.
> Ve Ona Göre Yaşamalı.
> Gülün Hemen Dibindeki Dikeni Dikenin Hemen Yanı Başındaki Gülü
> Fark Etmeli.
> Evinde 4 Kedi 2 Köpek Beslediği Halde
> Çocuk Sahibi Olmaktan Korkmanın Mantıksızlığını
> Fark Etmeli.
> Eşine 'Seni Çok Seviyorum!' Demenin Mutluluk Yolundaki Müthiş Gücünü
> Fark Etmeli.
> Dolabında Asılı 25 Gömleğinin Sadece Üçünü Giydiğini Ama Arka
> Sokaktaki Komşusunun O Beğenilmeyen Gömleklere Muhtaç Olduğunu
> Fark Etmeli.
> Zenginliğin Ve Bereketin Sofradayken Önünde Biriken Ekmek
> Kırıntılarını Yemekte Gizlendiğini
> Fark Etmeli.
> FARK ETMELİ.
> Ömür Dediğin Üç Gündür,
> Dün Geldi Geçti Yarın Meçhuldür,
> O Halde Ömür Dediğin Bir Gündür,O Da Bugündür.
>
> CAN YÜCEL


YaLnızLık BeNiM EN Eski YariM

Yalnızlık içimde aşılmaz bir dağ, dipsiz kuyu,duvarları hüzün, suyu göz yaşı ,kovası hastet... Ben hep hasret çekerim o kuyudan SESİZ VE AĞIR Kendime ait suskunluğumun girdabında benliğim... Yalnızlık özümde benim, beraber geldik dünyaya... Ey Allahım... Biliyorum Kaderimiz bir bizim... Hiç bırakmadı beni sadık dostum, YALNIZLIĞIM... Bıkmadı benden yıllardır SADIK DOSTUM...Hep bıraktığım yerde buldum onu ,en sancılı anlarımda kollarına sığındım...avuttu beni SİNESİNDE... Ey!! Allahım sen biliyorsun tek şahidim sensin benim... Ne zaman arasam hep yanımdaydı bırakmadı ki beni; benliğimin kuytularından seslendi bana, açtı koynunuda Sessiz çığlıklarıma yankı oldu,ses oldu vefalı dostum... En Fırtılanalı zamanlarımda kendimi hep limanlarında buldum, sığındım ona; Sessizce bıraktım kollarına benliğimi hıçkırıklarımla... Bize Rabbim şahitti sadece... Sevinçlerimi de anlatırım ona dinler beni; hayellerimi,ümitlerimi sevdalarımı biliyorum hiç bitmeyecek dostluğumuz bizim... En zor anlarımda, bile biz beraber güldük dünyaya yalnızlığımla... İçimi döktüm ona kelimeler hece hece sözcüklere döküldü dilimde, özlemle,hasretle susamış yüreğimi açtığımda ona,Gidenlerin ardından nasıl Yağmur oldu çöl gibi yanmış benliğime Rabbim şahit sadece yalnızlığıma... Matemlerimi acılarımı dinledi sessizce göz yaşlarımı akıttığımda omsunda, yalnızlığım avuttu beni kollarında sesizce Bazan sustum bekledi beni, konuştum dinledi vefalı yarım... Kaç gece bekledi beni kaç gece daha bekleyecek kimbilir Gidenlerin hasretini yaşarken ve bazan hüzünlerim özlemlerim dağlar gibi olduğunda yorgun yüreğimin solgun bakışlarına Işık oldu ve yalnızca o gördü BENİ BEN hep hasretlık çekerim gidenlerin ardından;hüzünlü gecelerde sabır duvarları örerim yalnızlığımla beraber herkezden ve her şeyden kaçmak isterim onun kollarına KAÇARIM Kapatırm kendimi kulaklarımı, yüreğimi; her şeye sadece o ve ben kalalım diye gecelerce Sarıp sarmalar beni yalnızlığım... Tebessümlerimin yitikliği yansırken sessizliğime , lal olup susarım çok şey anlatmak için yalnızlığıma susmuş yüreğim ile Çığlık çığlığa... Vuslata dek dostum benim hüzünlü yalnızlığım, hiç eskimeyen eskimeyecek bizim sevdamız hüzün ile çürürken gurbetim sinemde bekleyen vuslatıma yıpranacak yüreğim, yıpranacak kirpiklerim göz yaşlarımdan belki sessisliğimin uğultusuna karışacak benliğim ve ben yine kendimi buluvereceğim yalnızlğımın koynunda Adını koyamadığım yalnızlığım ben tükenirken bırakmayacak biliyorum Ben sevdalıyım yalnızlığıma yoldaşıma sırdaşıma yüreğimi bilene Yalnızlık benim en eski yarim... ulas esen 

SENİ SEVİYORUM!
Bana göre, “seni seviyorum” demek, bir çeşit yemindir. Sevgi, benim kalbimde çarşaf değiştirme hızı ile değişmez. Bu yüzden, başladığım her ilişkide, seviyorum demeyi sevmem. Birini tanımadan, gerçek hallerini görmeden, birlikte kötü gün atlatmadan sevmeyi beceremem. Öyle hissetsem bile, ilişkinin başlarında, bunu dillendiremem. Kalbime dönüp sorarım: Şimdiye kadar gördüğün kısmını mı sevdin? Öyle ya, film yeni başlamış, daha ne katil belli, ne ortada uşak var. Baş kahramanın ne yapacağı da muamma! Neyi sevdim ki?
Bir erkeği sevmem için kriterlerim var. Öncelikle vicdan sahibi biri mi? Çalışan, üreten, düşünen bir beyni var mı? Çevresine, ailesine davranışları nasıl? Bunlardan geçer not alabilmiş her birey, ilk olarak insan sıfatıyla sevgimi kazanır. Bundan sonrası ortalama paydalarda buluşabilirsek zaten yürür gider. Hayatımda her şey yolundayken yanımda, ilk başım sıkıştığında ortada yoksa, böyle birini sevmem mümkün değil. Bu durumu anlamanın yolu da zaman olduğuna göre; öyle ilk dakikada seviyorum demem, diyemem!
Gönül işine mantık girer mi, girerse bu sevgi midir? Kesinlikle evet! Akıl yürütmeden, rüzgarın götürdüğü yere gitmek, aşktır. Sevgi dediğin ruh, akıl ve mantık üçlemesinin birlikteliği ile yürümelidir. Tanıştığımızın ikinci haftasında, bir adama “seni seviyorum” dersem, üç ay sonra aynı adamla bir ömrü geçiremeyeceğime karar verirsem, o sevgiyi ne yapacağım? Eskimiş sevgiler dolabına kaldırırım herhalde ya da kırpıp kırpıp yıldız yaparım!
GÜÇLÜ KADINLAR

Güçlü kadınlar vardır, her işlerini kendileri halletmeye çalışan. Anne
babaları tarafından böyle yetiştirilen. Onlar kendi paralarını
kendileri kazanmak isterler. Evdeki tüm tamirat, tadilat işlerinden
anlarlar. Bir erkeğe mecbur kalmadan da hayatlarını devam
ettirebilirler. Faturalarını kendileri yatırırlar. Hemen hemen tüm
işlerini kendileri yaparlar. Hatta etraflarının yükünü de üstlenirler.
Özgürlüğü severler, dik durmayı da, güçlüdürler çünkü...
Âşık olduklarında hissederek yaşarlar. Aşklarına kurallar koymadıkları
gibi büyük beklentilere de girmezler. Sevdiklerine problem
çıkarmazlar. Bütün gün çalışıp durduktan sonra,akşamları yorgun da
olsalar sevgilileri buluşalım dediğinde, hemencecik hazırlanıp
sevgililerinin onları evden almalarına gerek kalmadan, o her neredeyse
onun olduğu yere giderler.
Çoğu zaman sevgililerinin ya da kocalarının haberi bile olmaz
yaşadıkları sıkıntıdan, yansıtmazlar çünkü. Para var mı, işyerinde
sıkıntı mı oldu, birine canı mı sıkıldı, hiç bunlarla yormazlar
birlikte oldukları erkeği. Çünkü istemezler kimse onlara acısın
Sonra da bir bakarlar ki, bu kadar dik durmanın ve sorun çıkarmamanın
karşılığında gerçekten de kimse onlara acımaz. Bu durum zamanla
gelenekselleşir ve acınmama ile sorun çıkarmama hali yaşam tarzına
dönüşür. Ezkaza dayanamayıp sorunlarını paylaşmaya kalksalar, bu sefer
de sorunlu kadın, kaprisli kadın, tahammül edilmez kadın damgasını
yerler. Bu yüzden de terk edildiklerinde bile hiç seslerini çıkarmaz
bu güçlü kadınlar! Terk eden erkek de bilir onun ne kadar güçlü
olduğunu ve onsuz da yaşayabileceğini, içinde yaşadığı fırtınalardan
bihaber.
Sonra bir dosttan, eşten, ya da tanıdıktan duyarlar ki onu terk eden
gitmiş erkeğe muhtaç yaşamak zorunda olan biriyle beraber olmaya
başlamış. Erkekler çok severler böyle kadınları. Birinin ona muhtaç
olduğunu görmek bir çok duygusunu okşar erkeğin.Onlara kendini erkek
gibi hissettirir! Bu zayıf kadınlar erkeklere bağımlıdır.
Mesela fatura filan yatıramazlar, anlamazlar çünkü. Nerden yatırılır
onu da bilmezler. Ev ya da yemek alışverişi de yapmazlar, çünkü
taşıyamazlar onca torbayı. Hep yorgun olurlar, bütün gün spor
salonları, kuaför, o mağaza, bu mağaza gezerler. Akşama yemek yapmaya
fırsat bulamazlar. akşam eşleri eve geldiğinde, bugün nereye yemeğe
gidelim, diye sorarlar. En kötü ihtimal dışar dan yemek söylerler.
Zayıf kadınlar doğurdukları çocuğa bakacak gücü de kendilerinde
bulamazlar, pamuklar içinde yaşamaya alışmışlardır bir kere.
Kendilerini hep altın tepsi içinde sunarlar. Huysuzluk da ederler, ama
bu erkeğin hoşuna gider, çünkü kadın ona muhtaçtır, söylenmeyen güçlü
kadının aksine, hiçbirşeyi beğenmedikleri gibi devamlı da
mutsuzdurlar. Pek teşekkür etmezler, kıskançlık krizlerini de severler
 Kocasının ve sevgilisinin hayatlarını karartırlar. Erkekler bu
kadınları asla terk edemezler. Çünkü o güçsüz, kırılgan bir kadındır.
Ayrılırsa kurda kuzuya yem olur. Koruyup kollanmalıdır her an o!
Zayıf kadınlar hiç çökmez, buruşmaz ve yıpranmazlar. Ancak işin ilginç
yanı her zaman daha değerli olanlar da onlardır. Ve geride kalan güçlü
kadınlar tüm bunların nasıl gerçekleşebildiğine sadece bakakalırlar.


Bir kadın çocuktur aslında.
Çocuk gibi davranmayı sever. Erkeğin kendisine bir çocuğa gösterdiği şefkati göstermesini de ister. Bir çocuğu okşar gibi incitmekten korkarak okşamalıdır erkek kadını. Ama hiçbir kadın çocuk muamelesi görmek istemez. Söylediği şeyler çocukça da olsa dinlenilmesini, dikkate alınmasını ister. Yani bir kadının çocukluk yapmasına izin vereceksiniz ama asla onu bir çocuk olarak görmeyeceksiniz.
Bir kadın güçlüdür aslında.

Hatta erkeklerden çok daha güçlüdür. Ama bu gücünü her zaman ortaya koymasını sevmez. İster ki erkeğin gücü kendisine huzur versin. Kendi kendine yapabileceği şeyleri bile erkeğin yapmasını bekler. Böylece hem daha kadın olduğunu hissedecektir hem de erkeğinin ne kadar güçlü olduğunu görecektir. Ancak kadını gücünü göstermek istediğinde onu engelleyemezsiniz. Yapmak istediği bir şey varsa mutlaka yapar.

Bir kadın sevgilidir aslında.

İçinde her zaman sevgiyi taşır. Sevdiklerinden kolay kolay ayrılamaz. Sevdiklerini kolay kolay. kıramaz. Zor sever ama tam sever. Bir kadının tam anlamıyla sevebilmesi için yüreğinin kabul ettiğini beyninin de kabul etmesi gerekir. Ve sevmezse de onu asla sevmeye zorlayamazsınız. Belki kolayca yüreğine girebilirsiniz. Ancak beyninde yer etmemişseniz her an terk edilebilirsiniz. Sevmediği halde terk etmeyen kadınlar da var elbette. Bunun nedeni ise engelleyemedikleri 'acımak' duygusudur.
Bir kadın yalnızdır aslında.
Hiçbir zaman kadını bütünüyle elde edemezsiniz. Kendisine ait bir dünyası vardır ve orada hep yalnızdır. O dünyaya kimsenin girmesine izin vermez. Hiçbir anahtar o dünyanın kapısını açamaz. Yalnızlık onun sığınağıdır. O sığınağa ne zaman gireceğine, ne kadar kalacağına hep kendisi karar verir. Sığınaktayken oradan çıkmaya zorlarsanız onu sonsuza dek kaybedebilirsiniz.

Bir kadın çılgındır aslında.

Neler yapabileceğini erkek aklı hayal bile edemez. Yaratıcılığının sınırı yoktur. Ama bunu ortaya çıkartmak için hayatının erkeğini bekler. Hoyratça harcamaz yaratıcılığını. Sadece erkeğine saklar. Bir kadının gerçek erkeği olmayı başarabilmişseniz çok şanslısınız demektir. Çünkü yaşamınız asla sıradan olmayacaktır.
Bir kadın hayattır aslında.
Çünkü hayatın içinde olan her şey ancak kadınlar olduğunda anlam kazanıyor. Yemek yemek. su içmek bile. Bir kadının elinden içtiğiniz suyla kendi kendinize bardağı doldurup içtiğiniz su arasındaki lezzet farkını anlayabiliyor musunuz? Anlıyorsanız ne mutlu size.





  • İki şey 'Kalitesiz İnsan' ın özelliğidir :
  • 1- Şikayetçilik
  • 2- Dedikodu
  • İki şey çözümsüz görünen problemleri bile çözer :
  • 1- Bakış açısını değiştirmek
  • 2- Karşındakinin yerine kendini koyabilmek
  • İki şey yanlış yapmanı engeller :
  • 1 - Şahıs ve olayları akıl ve kalp süzgecinden geçirmek
  • 2- Hak yememek
  • İki şey kişiyi gözden düşürür :
  • 1- Demagoji (Laf kalabalığı)
  • 2- Kendini ağıra satmak (övmek, vazgeçilmez göstermek)
  • İki şey insanı 'Nitelikli İnsan' yapar :
  • 1- İradeye Hakim Olmak
  • 2- Uyumlu Olmak
  • İki şey 'Ekstra Değer' katar :
  • 1- Hitabet ve diksiyon eğitimi almak
  • 2- Anlayarak hızlı okumayı öğrenmek
  • İki şey geri bırakır :
  • 1- Kararsızlık
  • 2- Cesaretsizlik
  • İki şey kaşif yapar :
  • 1- Nitelikli çevre
  • 2- Biraz delilik
  • İki şey ömür boyu boşa kürek çekmemeni sağlar :
  • 1- Baskın yeteneği bulmak
  • 2- Sevdiğin işi yapmak
  • İki şey başarının sırrıdır :
  • 1- Ustalardan ustalığı öğrenmek
  • 2- Kendini güncellemek
  • İki şey başarıyı mutlulukla beraber yakalamanın sırrıdır :
  • 1- Niyetin saf olması
  • 2- Ruhsal farkındalık
  • İki şey milyonlarca insandan ayırır :
  • 1- Sorunun değil, çözümün parçası olmak
  • 2- Hayata ve herşeye yeni (özgün, orijinal, farklı) bakış açısıyla yaklaşabilmek
  • İki şey gelişmeyi engeller :
  • 1- Aşırılık (mübağala, abartı, ifrat, tefrit)
  • 2- Felakete odaklanmış olmak
  • İki şey çözüm getirir :
  • 1- Tebessüm (gülümseme)
  • 2- Sükut (susmak
HAYAT…
Gidene kal demeyeceksin. ..
Gidene kal demek zavallılara,

Kalana git demek terbiyesizlere,

Dönmeyene dön demek acizlere,

Hak edene git demek asillere yakışır
.

Kimseye hak etmediğinden fazla değer verme,

yoksa değersiz olan hep
sen olursun...
Düşün...
Kim üzebilir seni senden başka?
Kim doldurabilir içindeki boşluğu sen istemezsen?
Kim mutlu edebilir seni, sen hazır değilsen?
Kim yıkar, yıpratır sen izin vermezsen?
Kim sever seni, sen kendini sevmezsen?
Her şey sende başlar, sende biter...
Yeter ki yürekli ol, tükenme, tüketme, tükettirme içindeki yaşama
sevgisini...
Ya çare sizsiniz yada çaresizsiniz. ..
Öyle bir hayat yaşadım ki cenneti de gördüm cehennemi de.
Öyle bi r aşk yaşadım ki tutkuyu da gördüm pes etmeyi de.
Bazıları seyrederken hayatı en önden, kendimi bir sahnede buldum,
Oynadım.
Öyle bir rol vermişlerdi ki okudum okudum anlamadım.
Kendi kendime konuştum bazen evimde, hem kızdım hem güldüm halime.
Sonra dedim ki söz ver kendine
Denizleri seviyorsan dalgaları da seveceksin,
Sevilmek istiyorsan önce sevmeyi bileceksin,
Uçmayı biliyorsan düşmeyi de bileceksin,
Korkarak yaşıyorsan yalnızca hayatı seyredeceksin.
Öyle hayat yaşadım ki son yolculukları erken tanıdım.
Öyle değerliymiş ki zaman hep acele etmem bundan anladım
SİZ SİZİ HER ZAMAN SEVİN

Kusursuz olmayabileceğinizi kabullenin. Dikkatinizi yalnızca kusurlara yöneltmeniz, sizi sevecen ve ılımlı olmaktan uzaklaştırır. Elinizden gelenin en iyisini yapın, ancak kendinizi yalnızca yaşamdaki yanlışlara kaptırmayın. Bir işi daha iyi yapmanın mutlaka bir yolu vardır. Bu, mevcut durumun iyi yönlerini göz ardı etmenizi gerektirmez. Her alanda kusursuz olma arayışını bıraktıkça, yaşamın içindeki kusursuzluğu keşfedeceksiniz. Telaşlı, korkulu ve yarış halinde yaşamanın nedenleri; sevecen, sakin olunursa hedefe ulaşılamayacağı korkusu ile tembelleşip, işe kayıtsız kalınacağı endişesidir. Doğru olan, tam tersidir. Korku ve telaş; sağlıklı düşünmeyi, motivasyonu ve yaratıcılığı köreltir. Oysa iç huzurunuz varsa, çeşitli ihtiyaç, tutku ve endişeler sizi daha az rahatsız eder; hedefe daha iyi yönelirsiniz. Olumsuz ve güvensiz düşünme çok çabuk kontrolden çıkar. Aklınızdaki küçük kartopu büyüyerek çığ haline gelmeden kontrol altına alınız. Ayrıntılara girmek, günlük işlerin altında ezildiğinizi düşünmek sizi daha da gerginleştirir; kartopu büyümeye başlar. Başkalarını sevme kapasitenizi geliştirmek, hayata bakış açınızı oluşturmada en önemli adımdır. Bu, kendinizi başkalarının yerine koymanızı, kendi durumunuzu bir tarafa bırakmanızı gerektirir. Sevginin iki ögesi niyet ve o niyeti eyleme dönüştürmedir. Kim olursanız olun, ne iş yaparsanız yapın dünyada hiçbir şey sizin ve sevdiklerinizin mutluluğundan önemli olamaz. Yeterince dikkat verirseniz, her iş zamanında bitirilir. Her işi tamamlama saplantınız olmasın. Unutmayın, öldüğünüz zaman hâlâ listenizde tamamlanmamış işler olacaktır. Söze başlamadan önce karşınızdakinin konuşmasını bitirmesine izin verin. Bu basit davranış, yaşamınızdaki insanlarla aranızdaki etkileşimi olumlu etkileyecek, hem karşınızdakini hem de sizi rahatlatacak, karşılıklı konuşmalarınız keyif verecektir. Bu da, sevecen ve ılımlı olmanın en kolay yoludur. İyilik yapmak güzeldir. Birine yaptığınız iyiliği kendinize saklayarak, bu güzelliğin çok daha büyülü yanını yaşayınız. Aşırı ilgiye duyduğumuz ihtiyaç, içimizdeki bencil yanımızdır. İlgi odağı olma hevesinizi kurutursanız, dikkatleri üstünüze toplama ihtiyacının yerini, bunu başkalarına bırakmaktan doğan sessiz bir iç huzur alır. Geçmişteki sorunlarımız ile geleceğe yönelik endişelerimiz yaşadığımız ana hükmettiği sürece, o anı yaşayamayız; kaygılara kapılıp, bunalıma gireriz. Oysa yaşam, biz başka plânlar yapmakla meşgulken olagelen şeylerdir. Sahip olduğumuz ve kontrol edebileceğimiz tek zaman, içinde bulunduğumuz andır. Aklımızı yaşadığımız ana verebilirsek, içimizden korku ve endişeyi atabiliriz. Karşınıza çıkan herkesin olumlu ya da olumsuz size bir şey öğrettiğini düşünün. Görevinizin, yaşamınızdaki insanların size ne öğrettiğine karar vermeye çalışmak olduğu yaklaşımını alışkanlık edinirseniz, daha az sinirlenecek ve rahatsız olacaksınız. Haklı çıkma ihtiyacı, başkasının hatalı olduğunu kanıtlama arzusu, çevremizdekileri sürekli savunmaya yönelteceği gibi, bizi de baskı altında tutar. İnsanın gerçekten haklı çıkmak istediği durumlar da vardır. Temel ilkelerinizden ve yüreğinizde biçimlenen fikirlerden ödün vermeyiniz; ama bırakın çoğu zaman başkaları haklı oluversin. Sabırlı olma, sevecen ve geçimli bir benlik yaratma yolunda önemlidir. Daha da sabırlı olabildikçe, yaşamın istediğiniz gibi olmasında ısrarı bırakıp, mevcut durumu kabullenmeye başlarsınız. Bilinçli egzersiz programıyla çok geliştirilebilecek, bir yürek işi olan sabır, başka insanların kötü niyetli olmadığını görebilmektir de. Küçük kırgınlıklara dört elle sarılmayın. Kırıldığınız kişilere sevgi elini önce siz uzatın. Gönlübol olmayı, haklı olmaya yeğleyin. Haklı olmak, kendinizi mutlu etmekten daha önemli değildir. Karşılaştığınız olumsuzlukların bir yıl sonra bir önemi olup olmayacağını sık sık kendinize sorun. Bunların yaşamınızı hiç etkilemeyen küçük ayrıntılar olduğunu görmeniz, size ihtiyacınız olan görüş açısını kazandıracaktır. Hayatın adil olmadığını, hiçbir zaman da olmayacağını kabul edin. Bu gerçeği kabullenmek, bizi elimizdeki imkânlarla en iyisini yapmaya zorlar; kendimize ve başkalarına acımamıza engel olur; acıma duygusunun yerini şefkat alır. Ara sıra hiçbir şey yapmamaktan dolayı can sıkıntısı duymak yararlıdır. Çok geçmeden yerini huzura bırakır. Kısa bir süre hiçbir şey yapmamanın güzelliği, bize aklımızı netleştirip, gevşemeyi öğretir. Mevcut durumdaki stres düzeyimiz, strese dayanma gücümüze eşittir. İnsanlara strese dayanma gücünü artırmayı öğretirseniz, o oranda stresleri artacaktır. Daha çok gerilim ve sorumluluk üstleneceklerdir. Strese boğulmuş kişinin kendine gelebilmesi için hayati sağlık sorunu, terk edilme gibi ciddi olaylar gerekir. Stres düzeyiniz azalırsa, zihniniz açıksa daha verimli olursunuz. O halde stresi kontrolden çıkmadan fark edin. Her hafta birkaç dakikanızı ayırıp, yüreğinizin sesiyle bir mektup yazmak, herkese çok yararlı olur. Bu tanımadığınız biri de olabilir, yazdığınızı göndermeyebilirsiniz de. Amaç, sevgi ve minnet duygularınızı ifade etmektir. Zaman zaman kendi cenazenize katıldığınızı hayal edin. Bu, hâlâ fırsatınız varken geride kalan hayatınıza bir bakıp, geleceğe ilişkin önemli değişiklikleri yapma fırsatı verecektir size. Hayatın acil bir durum olmadığını sıkça tekrarlayın, onu acil yaşamayın. Aksi durum hem kendinizin, hem çevrenizdekilerin hayallerini ve beklentilerini yok eder. Zihninizde özel bir bölüm açın. Bu bölüm, bir olayı hatırlamanız ya da benimsediğiniz bir anlayışı öne çıkarmada çok işe yarayacaktır. Bu yöntemle, sorunu zihninizde hafifçe tutacak, ancak etkin bir şekilde onu düşünerek enerji kaybetmeyeceksiniz. Her gün birkaç dakikanızı, teşekkür edecek, minnet duygularınızı belirtecek birilerini düşünmek için ayırın. Her gün birkaç dakikanızı, seveceğiniz birini düşünmeye harcayın. Her gün en az bir kişiye beğendiğiniz bir özelliğini söyleyin. İnsanları sevdiğinizi belirtmek için en iyi zaman şimdidir, beklemeyin, geç kalabilirsiniz. İster doğrudan, ister telefonla ya da mektupla. Tanımadığınız birilerini de kendinizden pek farklı olmayan insanlar gibi kabul edin. Onlara hem saygılı, hem de bir gülücük ve göz temasıyla davranın. İnsanların ne kadar birbirine benzediğini ve içlerindeki masumiyeti görürsünüz. Her gün kendinize ayıracağınız sessiz zaman, sizleri gevşetir ve rahatlatır. Ayrıca günde beş on dakikalık eğitimlerle zihni sakin ve sessiz hale getirebilirsiniz. Bunun için uygun yol meditasyon ya da yoga olabilir. Sizleri gerçekten sinirlendiren birini minik bir çocuk ya da yüzlük bir yaşlı olarak düşünün. Unutmayın ki, çocukların hata yapması doğaldır, bizim de yüz yaşına gelmemiz için çok fazla zaman yoktur. Önce karşınızdakileri anlamayı hedefleyin. Sizin anlaşılmanız o zaman daha kolay olacaktır. Etkili iletişimin temel felsefesi budur. Süreci tersine çevirmek, atın önüne arabayı koymaktır. İyi bir dinleyici olmanız, üstünüzdeki baskıyı azaltır. Bu rahatlığınız karşınızdakine de geçer; ilişkinizin kalitesi artar. Konuşmadan önce derin nefes alın, sıra bekliyor gibi atılmayın. Tartışmalarda önce karşıdakinin savını almaya çalışın. Uğrunda savaşacağınız şeyleri akıllıca seçerseniz, kazanmanız çok daha kolay olur. Farklılıkların olabileceği ilkesine karşı savaşmayın. Savaşacağınız şeylere bilinçli karar verin. Bunu başarırsanız, savaşma gereği duymayacağınız günler gelir. Moralimiz bozukken ; bakış açımız çarpıklaşır, her şeyi olumsuz değerlendiririz. Ruh halimiz iyiyken her şeyin çok daha güzel göründüğünü unuturuz. Gerçek olanı ise ; yaşamın hiçbir zaman insanın morali bozukken göründüğü kadar kötü olmadığıdır. Yaşama bir sınavmış gibi bakarsanız, karşınıza çıkacak engelleri gelişmeniz için bir fırsat olarak görmeye başlarsınız; daima başarma imkânınız vardır. Ama bu engelleri mutlaka kazanılması gereken savaşlar olarak görürseniz, mutluluğu pek sık tadamayabilirsiniz. Övgü ve yergi aynı şeydir şeklinde düşünürseniz, herkesi her zaman memnun edemeyeceğiniz gerçeğini kendinize de hatırlatmış olursunuz. Rastgele iyilikler yapmak, karşılık beklemeden bir şey vermenin sevincini tatmak için etkili bir yoldur. Özellikle de bunu kimsenin bilmediği zaman. Bir davranışın ardında yatan nedene bakmak, tahmin edilenden de kolaydır. Zaman zaman olumsuz davranışları bağışlamayı bilmeli. Sevgi, davranışlara bağlı kalmaz. Masum yerine çoğu zaman suçlu görme eğilimimiz vardır. Masumiyeti görebilmek, bir dönüşüm yapabilmenin en önemli gerecidir. Antropolog olun; insanların ön yargısız yaşam ve davranış tercihlerine ilgi duyun. Çok iyi düşünün, hepimizin çok farklı olduğu gerçeğine saygı gösterin. Alçak gönüllü olmak, iç huzurun ayrılmaz bir parçasıdır. Kendini kanıtlama çabası, diğer insanları sizden uzaklaştırabilecek tehlikeli bir tuzaktır. Kapılmayın. Yaptığınız her işin çetelesini tutmayın. Hep yaşamın içindeki ve ilişkilerdeki eksikleri, çatlakları bulup ortaya çıkarmaya çalışmayın. Sizi çok zahmete sokmayacak, ancak yine de birisine yararı dokunacak şeyler düşünün. Kendinize bir yardım düzeni oluşturun. Kişisel doyum ve çevreye örnek olma en büyük ödülüdür. Postayla evlât edinin, her ay yardım edin, yazışın. Sınırlar öne sürmeyin. Bir şeyin gerçek ya da sizin için erişilmez olduğuna karar verirseniz, daha sonra kendi yarattığınız bu engeli aşmanız çok zor olur. İnatla savunduğunuz beş iddianızı sıralayın ve bu konularda yumuşamaya çalışın. Bu sizi güçsüz yapmaz, daha da güçlendirir. Sırf gırgır olsun diye, size yöneltilen eleştiriyi kabul edin. Eleştiriye savunma refleksiyle karşılık vermeyin, bilinçli olarak kabul edin. Bunun kazancının bedelinden daha fazla olduğunu göreceksiniz. Başkalarının fikirlerinde biraz olsun doğruluk payı arayın. Böylece, çevrenizdekileri daha iyi anlayacak, daha sevecen ve uysal olacak, daha çok şey öğrenecek ve en önemlisi kendinizi daha iyi hissedeceksiniz. Her şeyin bir başı ve bir sonu olduğunu unutmazsanız, sevdiğiniz şeylerin beklemediğiniz anda yok olması durumunda çok üzülmezsiniz. Nereye giderseniz gidin, eğilimleriniz sizinle olacaktır. Dolayısıyla, huzurlu ve mutlu olacağınız ortam, bulunduğunuz ortamdır. Bulunduğunuz konumda mutlu olmaya bakın, mutluluğu koşullara bağlayarak ertelemeyin. Daha ılımlı bir sürücü olun. Her ortamda rahatlayabilme imkânlarını iyi kullanın. Yaşamı bir melodram olarak görmeyin. Ufak şeyleri büyütmeyin. Aynı anda birkaç şeyi yapmaya kalkmayın. Mutlaka kendi görüşlerinizden farklı kitap ve makaleler de okuyun, bir şeyler öğrenmeye çalışın. Dostlarınızdan ve ailenizden bir şeyler öğrenmeye ve onların önerilerine açık olun. Öfkenizin kabarmaya başladığını hissettiğiniz an, derin nefes alıp vererek içinizden ona kadar sayın. Tartışmalı ortamlarda kendinize hakim olmaya çalışın. Plânlarınızda esnek olun. Gerektiğinde plânın bir parçasının değişebileceğini unutmayın. Sahip olmak istediklerinize değil, sahip olduklarınıza odaklanın. Olumsuz ve üretken olmayan düşüncelerinizi ciddiye almayın. Hizmet vermeyi yaşamınızın ayrılmaz bir parçası haline getirin. Bunun en güzel yolu, en basit olanı, günlük yaşamda gerçekleştirilen gösterişsiz, kimi zaman fark edilmeyen küçük iyiliklerdir. Yaptığınız iyiliklerin karşılığını istemeyin ve beklemeyin. Yardım etmeye çalışırken dikkatinizi küçük şeylere yöneltin. Boyutları ne olursa olsun sorunlarınızı, yaşamın ayrılmaz bir parçası ve öğretmenleriniz olarak görün. Aksi durumda, stres yaratmaları kaçınılmazdır. Varlığınızı olumlu ve olumsuz tüm yönleriyle kabullenin. İnsanca hata yaptığınız anda bile, bakış açınız doğru ise, hayli yol almışsınız demektir. Başkalarını suçlamaktan kaçındığınız an, yaşam daha mutlu olacaktır. Bundan belli süre sonra dünyada bambaşka insanlar olacağını unutmayın. Bu, stresli anlarımızda bize bir perspektif sağlar. Yüzünüz güldükçe, yaşam daha eğlenceli olur. Koşulsuz sevebilmek önemlidir. Bir bitki yetiştirmeniz koşulsuz sevgi duymanız için bir fırsattır. Sevginin müthiş bir dönüştürücü gücü vardır. Sözde başarılara kendinizi kaptırmayın. Anlamlı başarıyı kendinize göre tanımlayın. Duygularınıza kulak verin. Topu size atarlarsa, tutmak zorunda değilsiniz. Böylece yaşamınızdaki stresi hayli azaltırsınız. Her şeyin başlangıcı ve sonucu olduğunu, gelip geçici olduğunu unutmayın. Yaşam birbiri ardından gelen durumlar bütünüdür. Yaşadığınız anı değerlendirin. Yaşamınızı sevgiyle doldurmak için ilk çabayı siz gösterin. Sevginin ödülü kendisidir. Sürekli daha fazlasına sahip olmak arzusu doyumsuzluk yaratır. Bunun sonu yoktur. Mutluluğun en güzel ölçüsü, sahip olduklarınızla ne istediğinizi ayırt edebilmektir. Kendinize gerçekte önemli olanın ne olduğunu sık sık sorun. Kendinize bunu hatırlatmak, önceliklerinizi doğru sıralamanızı sağlar. Yüreğinizin sezgisine güvenin. Yürek sezginizin size yanlış cevaplar vereceği korkusunu yener ve ona güvenmeyi öğrenirseniz, yaşamınız gerçekten olması gerektiği gibi büyülü bir serüven haline gelecektir. Yaşam keyfinizi ve sağ duyunuzu saran engelleri yok edecektir. Yüreğinizin gönderdiği mesajı hemen eyleme geçirin. Hayatın belirlediğiniz gibi olmasında ısrar etmeyin, olduğu gibi kabul edin. Günlük yaşamın zorlukları içinde yüreğinizi açın. Kendi işinize bakın. Bu sadece başkalarının sorunlarını çözme isteğinden kaçınmak değildir. Bu ilke sayesinde dedikodudan kaçınırsınız, birilerinin arkalarından konuşmaktan kaçınırsınız. Yaşamdan ne istersek onu görürüz. Kusurları da, çirkinlikleri de, güzellikleri de. Olağan şeylerde olağanüstülüğü ararsanız, bunu görmeyi de öğrenebilirsiniz. Hayatın kendisi çok değerli ve olağanüstüdür. Bu noktaya dikkatinizi verirseniz, küçük ve olağan şeyler yepyeni anlam kazanır. Her gün kendinize kısa bir zaman ayırıp, uğraşmak istediğiniz şeyle değerlendirin. Önemli olan bu süreyi programınıza yerleştirmek ve buna uymaktır. Bu günü son gününüzmüş gibi yaşayın, öyle olabilir. Kimsenin ne kadar ömrü olduğunu bilmesi mümkün değil. Ne yazık ki, sonsuza dek yaşayacakmış gibi davranırız. Yapmayı çok istediğimiz şeyleri erteler dururuz. Son gününüzmüş gibi derken, her şeye kayıtsız kalın, sorumluluklarınızı bir yana bırakın denilmek istenmemektedir. Amaç, yaşamın değerini hatırlatmaktır. Ufak şeyleri dert etmeyin. Kendinize çok değer verin.

Mükemmel ilişkinin 20 bilimsel sırrı
Pek çok insanin öncelikli hayalleri arasında mutlu ve sağlıklı bir birlikteliğe sahip olmak var. Ünlü psikolog, yazar ve sosyal bilimci Dav id Nicen, son kitabi 'The 100 Simle Secrets of Great Relationships'te (İnsan İlişkilerinin 100 Sırrı) mükemmel bir ilişkiye ulaşmanın sırlarını açıkladı. Yaptığı araştırmalar nedeniyle Ohio Devlet Üniversitesi ve Harvard Üniversitesi tarafından birçok kez ödüle layık görülen ünlü yazar Dav id Nicen mutlu ailelerin, sağlıklı ve basarîli insanların 100 sırrından sonra 'İnsan İlişkilerinin 100 Sırrı' adli kitabıyla mutlu ve sağlıklı bir beraberliğe giden yolda, atılması gereken adımları okuyucularıyla paylaşıyor…
KIYASLAMA YAPMAYIN Niven'in mutluluğa ulaşmak isteyenlere kıyaslama yapmaktan kaçınmalarını öneriyor. Hayatimizi başkalarınınkiyle kıyaslamak onu değiştirmez. Ancak yazara göre kendi hayatimiz ile ilgili nasıl düşündüğümüzü değiştirir! Nitekim bir arkadaşımızı mükemmel bir ilişkinin keyfini sürerken gördüğümüzde kendi ilişkimizi sorgulamaya başlıyoruz. Sorunlar yasarken gördüğümüzde da kendi ilişkimizin daha iyi olduğunu düşünüyoruz.
PERİ MASALLARINA ALDANMAYIN Yazara göre her ne kadar hikâyelerde yaşanan büyük aşkları yaşamayı beklemesek de içten içe bunun hayalini kuruyoruz. Niven'a göre yapmamız gereken hayalini kurduğumuz büyüyü partnerimize karşı duyduğunuz sevgide görmek ve masallarda yaşanan şeylerin beklentisi içine girmemek.
ORTAK İLGİ ALANI OLUŞTURUN Günümüzün çoğunu kariyer peşinde koşmak ve gündelik görevlerimizi yerine getirmekle geçiriyoruz. Bu da kişilerin ilişkilerinde ortak ilgi alanları bulmaya çalışmalarını son derece önemli kılıyor. Çünkü ortak ilgi alanları partnerler arasında pozitif bir iletişim ve eğlencenin oluşmasını destekler.
ZİHNİNİZİ OKUMASINI BEKLEMEYİN Üzücü bir durumda olduğunuzda partnerinizin sıkıntınızı kendiliğinden anlamasını beklemeyin. Karsı taraf zihninizi okuyamaz. Çoğunlukla partnerimize duygularımızı anlatmadan, bizi yalnız bırakmakla itham ediyoruz. Yapmanız gereken, partnerinize hissettiklerinizi anlatmak.
ACELEYE GEREK YOK Kişilerin evlenmeye ve çocuk doğurmaya karar verdiği yas dilimi son yüzyılda, her on yılda bir artıyor. Yazara göre bu durumun maddi baskılar ve bağımsızlığını ilan etmek gibi pek çok nedeni var. Acele etmenize gerek yok. Çünkü ilişkiler birinci gelenin ödüllendirildiğ i birer yarış değil. Kitapta yer alan araştırma, geç yasta evlenmenin ne hayat, ne de yaşanan ilişki 
Üzerinde negatif etkisi olmadığı kanıtlanıyor.
MİZAH DUYGUNUZU GELİŞTİRİN Yazara göre bir ilişkide iyi bir mizah anlayışına sahip olmanın ortalama bir günü daha eğlenceli kılmaya ve kötü bir günün yükünü azaltmaya faydası olur. Yazar; bu mizah anlayışının pozitif bir yönü olması gerektiğinin altını çiziyor. Çünkü negatif espriler sadece tansiyonu artırır
. KALİTELİ ZAMAN Eğer birlikte en çok zaman geçirmek istediğimiz insani bulmuşsak neden onunla mümkün olan en kaliteli zamanı birlikte geçirmeyelim ki! Çünkü ilişkiler birlikte geçirilen zamanın miktarı ile değil kalitesi ile gelişir! GELECEK ÖNEMLİ Yazara göre bazı insanlar ilişkilerinin basarîli bir geçmişi varsa o zaman yapılması gereken her şeyin başarılmış olduğunu düşünme yanılgısı içine giriyor. Oysa ilişki geçmişe değil, geleceğe doğru inşa edilir.
AÇIK OLMAK ŞART Bir ilişkinin mutlu ya da mutsuz olduğunu düşünün. Partnerlerin birbirleri ile nasıl iletişim sağladıkları çok önemli. Yazara göre sağlıklı bir ilişki içerisindeki çiftler, iyi ya da kötü her ne yasıyorlarsa bunu partnerleri ile paylaşıyor: ;Hiçbir şeyi içinizde tutmayın! Çünkü kendi gerçekliğinizi paylaştığınız zaman hayatinizi da paylaşmış olacaksınız ve bu süreçte partneriniz ile aranızda oluşacak olan bağ her şeyin üstesinden gelmenizde size yardımcı olacaktır!"
ONUNLA ARKADAŞ OLUN Biriyle yıllar boyu süren bir araba yolculuğuna çıkacağınızı farz edin! Bu sürede bu kişiye son derece yakin olacaksınız. Dolayısıyla söz konusu kişinin ayni zamanda arkadasınız olmasını da istersiniz. İlişkiyi sürdüren geçici heyecan ya da zevklerden çok arkadaşlık, karşılıklı saygı, hayranlık ve ilgi olacaktır. Uzun vadeli ilişkiler gelişimlerini ve hayatta kalmalarını sağlam bir arkadaşlık temeline borçludur!
MUTLULUĞU ÖNCE KENDİNİZDE ARAYIN İnsanlar, sevgi dolu ilişkilere ihtiyaç duyar. Hepimiz yakin sosyal ilişkilerden fayda görürüz. Ancak çoğumuz bir ilişkinin bizi tamamlayacağına, hayatımızdaki boşlukları dolduracağına inanırız! Hâlbuki gerçekte kim olduğunuzla ilgili olarak mutlu değilseniz, bir ilişki bu durumu değiştirmeyecektir! Bu, sağlıklı bir ilişki sürdürmenizi de zorlaştıracaktı r!
PARANIN ÖNEMİ AZALIR Hayalimizdeki ortak varlıklı biri olabilir. Ancak varlıklı kişi ile bir ilişki yasamaya başladıktan sonra paranın önemi ilişkinizi değerlendirirken etkisiz bir hale gelecektir! Kitapta yer alan araştırma sonucuna göre, sadece gelirin veri olarak alındığı bir ilişkinin basarîsi ile ilgili bir tahmin yapmak imkânsız! Çünkü servet bir ilişkinin uzunluğu ve tatminlik derecesi üzerinde bağlantısız!
ONU ÖNEMSEYİN Fikir, zevk ve tercihlerinizin mükemmel bir uyumla buluştuğu bir ilişkiyi ne yazık ki yasayamayacaksı nız! Nicen; bu bos fanteziyi tercih etmemenizde de ısrarcı... Zıtlıkların daima ilişkiyi canlı tuttuğunu, rehavet hissinden uzaklaştırdığını ve birey olarak gelişimi artırdığını savunuyor. İlişkinizdeki zor zamanlarda sizin için en önemli olanın ne olduğunu karsı tarafa göstermelisiniz! Farklılıklara rağmen ona değer verdiğinizi göstermeniz; sağlıklı bir ilişkinin temelini oluşturur.
SORGULAMAYI BIRAKIN Çoğumuz birlikte olduğumuz kişinin geçmişini merak ederiz. Özellikle ciddi ilişkilerini. Uzun vadede endişe, kıyaslama ve eninde sonunda kavga ortamı yaratacaktır. Siz; birlikte olduğunuz kişinin geçmişteki partnerleri ile bir yarışma içerisinde değilsiniz.
KENDİNİZE İNANIN İlişki bir ihtiyaç değildir. Özde; sağlığınız ve mutluluğunuz için bir ilişkiye ihtiyacınız yok. Yasadığınız ilişki belki de hayatinizin önemli bir kısmini teşkil edebilir, ama siz hayatta kalmak ve gelişmek için gerekli olanlara zaten sahipsiniz! İçinde bulunduğunuz durum her ne olursa olsun; kendinize inanın ve önce tek basınıza ayakta durabildiğiniz gerçeğini kabul edin.
ÇEVRENİZDEKİLERİ N FİKİRLERİNİ DİNLEMEYİN Önemli bir karar vermemiz gerektiğinde genellikle ikinci bir görüş alırız! Nicen; bu eğilimi kesinlikle desteklemiyor. İki kişinin oluşturduğu dünyayı, aradaki iletişim ya da elektriğin seyrini üçüncü kişilerin asla çözümleyemeyeceğ ini vurguluyor ve ilginç saptamalarda bulunuyor: "Birincisi; hiç kimse sizin gerçekten neye ihtiyaç duyduğunuzu ve neye değer verdiğinizi sizden iyi değerlendiremez. İkincisi insanlar başkalarının ilişkileri konusunda kendi ilişkilerine nazaran daha olumsuzdur. Kısacası akil danıştığınız kişiler; ilişkinizdeki negatif yönleri görmeye pozitif yönleri görmekten daha meyillidir!
KORKUYA YENİK DÜŞMEYİN Kendi ayakları üzerinde duran, ne istediğini bilen bir kadın olmanıza rağmen; benliğinizi doğru şekilde yansıtmanız kimi zaman mümkün olmayabilir. Fobiler ilişkileri olumsuz yönde etkileyebilen nedenler arasında. O gerçekte nasıl biri, geçmişte yasadıklarımızın yine yasayacak mısınız, sizden nasıl bir birliktelik bekliyor, bencil mi, sorumsuz mu? Bu gibi sorular; her kadının hayatinin bir döneminde zihnine üşüşebilir. Oysa olumsuz bir durum ile karsılaşacağınızda ilişkinizi sorgulamaktan vazgeçmeniz gerekiyor.
İŞLERİNİZİ EVE GETİRMEYİN İş gününüz sona erdiğinde isiniz tamamıyla ofiste kalmalı. Zihninizden de silinmeli! Kitapta yer alan bir araştırma sonucuna göre; çalışmaya ya da is düşünmeye neredeyse hiç ara vermeyen iskoliklerin diğer kişilere oranla özel yaşamlarından memnun olduklarını söylememelerinin üç kat daha olası bir durum olduğu belirtiliyor. ACILARINIZI UNUTMALISINIZ! Kirildiniz ve sonra sizden özür dilendi. Çok acı çektiniz ama karsı tarafı affetmeye karar verdiniz! Ancak içinizdeki acı hemen ortadan kaybolmuyor ve hissettiğiniz bu acının travmasını içinizde taşıyorsunuz. Ama bu acıyı geride bırakabilmeyi öğrenmelisiniz! Çünkü acıyı içinizde tutmanız, yaranın taze kalmasına neden olur. MÜKEMMELİ ARAMAYI BIRAKIN 20 Günümüzde mutsuz birlikteliklerin belki de en büyük nedeni; 'Daha mükemmelini yasayabilirim' düşüncesinden kaynaklanıyor. Sağlıklı ve tatmin edici ilişki daima mevcuttur ya da yaratılabilir! 'Mükemmel ilişki' diye bir kavram asla var olmamıştır. Bu nedenle; Her konuda sizinle hemfikir olan ya da her an sizi mutlu edebilecek biri ile karsılaşmayı ısrarla beklemek yerine; sizi en fazla tatmin eden ilişkiyi yeşertmeyi denemelisiniz.
MODA DİYET DUYURULAR
 



MERHABA SİTEME HOŞ GELDİNİZ HER DERDE DERMAN SAYFASINA mutlaka bakmalısınız size uygun bir derman mutlaka var.Cilt bakımından sigarayı bırakmaya kadar pek çok konuda sizi aydınlatacak bilgileri bulabilirsiniz. LÜTFEN ZİYARETCİ DEFTERİNİ YAZMADAN ÇIKMAYINIZ ZİYARETİNİZ İÇİN . TEŞEKKÜR EDER YİNE BEKLERİM

-----belisa-moda.tr.gg-----

 
Bugün 14596 ziyaretçikişi burdaydı!
www.bigoo.wswww.bigoo.wswww.bigoo.wswww.bigoo.wswww.bigoo.wswww.bigoo.wswww.bigoo.wswww.bigoo.wswww.bigoo.wswww.bigoo.ws

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol